Turkcell Süper Lig'in 13.haftasında Trabzonspor deplasmanındaydık. Beşiktaş zor da olsa Oftaşspor'u tek golle geçmiş, Fenerbahçe de kendi evinde Ankaraspor'u 4-2 mağlup etmişti. Nefesini ensemizde hissettiğimiz rakibimiz Sivasspor ise kendi evinde oynadığı maçta güçlü rakibi Kayserispor'u 1-0 ile geçip liderlik koltuğunu maç fazlası ile elimizden almıştı. Dolayısıyla zirve koltuğunu geri alabilmemiz için Avni Aker'den mutlak 3 puanla dönmemiz gerekiyordu, öyle de oldu.
Karşılaşma öncesinde bu sezon her maçta yaşadığımız sakatlık sorunlarıyla uğraştı Galatasaray. Zorlu Trabzon deplasmanına Hakan Şükür, Ayhan Akman, Tobias Linderoth ve Shabani Nonda gibi önemli oyunculardan yoksun gitti takımımız. Aslında açıklama yapmaya gerek yok. Kayseri, Gençlerbirliği, Gaziantep, Trabzon... Bunlar zor deplasmanlardır her zaman. Görünen köy kılavuz istemez derler ya hani aynen o hesap işte. Hatta hangi takım bu deplasmanlardan en çok puanı koparmayı başarırsa lig sonunda en tepede o takım yer alır. Böyle deplasmanlardan galibiyetle dönemiyorsanız bile beraberlik sizin için yine de hayırlıdır. Dediğim gibi Trabzon da bunlardan biri. Aslına bakarsanız maç öncesinde birçok Galatasaraylı beraberliğe razıydı. Buna ben de dahildim. Çünkü Galatasaray öyle bir takım ki büyük maçlar öncesi gereksiz stres yapar ve özellik bu maçlar deplasmandaysa büyük ihtimalle puan da bırakır. Yalnız dün maç başladığında fikrim tamamen değişmişti. Yazık olurdu dünkü maçı kazanamasak.
Yukarıda da belirttiği üzere neredeyse maça tam kadro hazırlanmış olan bir Trabzonspor önünde Trabzon'da oynayacaktık. Kalli'nin sürdüğü kadro her ne kadar beklenilen bir tercih olsa da Ümit Karan'ı yedek kulübesinde görmek birçoğumuzu "Nedir aklından geçen bu Kalli efendinin?" sorusunu sormaya yöneltti. Zaten eksikler yeteri kadar canımızı sıkıyordu. Bununla beraber ilk 11'e bakınca kaleyi bu kez Orkun'un aldığını gördük. Bir türlü istikrar sağlanamadı bu bölgede. O yüzden 'bu kez' dedim ya anlamışsınızdır zaten. Sonra geri dörtlüde beklenmedik bir değişiklik yoktu; Hakan Balta, Song, Servet ve Uğur. Orta alanı beş oyuncuyla kurmayı düşünmüştü hocamız. "Beraberliğe gelmedik" açıklamasıyla çelişiyordu yani. Daha açığı ileride tek başına görev alacak olan Serkan'ı Mehmet Topal, Barış, Arda, Lincoln ve Hasan destekleyecekti.
İki paragraf önce de belirttim ya, dünkü maçı kazanamasak harbiden yazık olurdu. Evet, belki çok harika bir futbol oynamadık ama oyunu baştan sona domine ettik ve rakibimize ciddi bir pozisyon vermediğimiz gibi çok net goller kaçırdık. Özellikle Serkan, Serkan ve yine Serkan'ın kaçırdığı goller "Ah Ümit olacaktı" dedirtmedi değil. İlk yarıyı golsüz kapadı her iki takım da. Aslında maçın tamamını golsüz tamamlamaya, "İkinci mi oluyoruz şimdi?" hesabı yapmaya hazırdık. Bitmek üzereydi maç. Ancak maç izlerken yerinde duramayan ben sanki birşeyler biliyormuşum gibi daha sakin izlemiştim maçı. Hiçbir zaman maç öncesinde içime herhangi bir his dolmaz. Ancak bu maçın başlama düdüğüyle birlikte maçı kazanacağımıza adım gibi emindim. Öyle ki son 5 dakikaya girdiğimizde bile inancım tamdı. Artık son 2 dakikaya girilmişti ve Trabzonspor ya tutarsa hesabı yapıp yüklenmeye başlamıştı ki sol kanattan Volkan ile topu kazandık. Az adamla yakalanmıştı rakip. Sonra Volkan rakip yarı alana geçtiği gibi pasını ortadan ceza sahasına doğru kateden Serkan'ı gördü. Topla buluşan genç futbolcumuz 10 metre kadar topu sürdü ve maçın başından beri kaçırdıklarını çok fena bir vuruşla affettirdi: 0-1. Kalan 3 dakikalık uzatma bölümünden başka gol sesi çıkmayınca zorlu deplasmandan 3 puan ile dönüp birkaç saatliğine emanet verdiğimiz liderliği geri aldık. Biliyoruz, çok güzel oluyoruz...
Mikautadze ile oyun düzenini çok daha güçlü kılarsın
-
Dybala'nın ismi geçti, kimini heyecanlandırdı, kimi ise yanlış tercih dedi.
Ben heyecanlanmadım ama yanlış hamle olduğunu da düşünmedim. Geldiğimiz
sevi...
19 saat önce
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder