10 Aralık 2009 Perşembe

Yine Yol Göründü Gurbete

Okulun hengamesinden yeni kurtulmuştuk ki soluğu askerlikte alıyoruz işte. Haziran başında kepi fırlattığımda bende hüküm süren psikoloji "İyi yahu, daha yarım yıl var" üzerineydi. Zaman hiç bu denli hızlı akmadı... Gidilecek yerler, görüp geçirilecek zamanlar bekler beni. Biz zorla adam ediledururken, Galatasaray zaferden zafere koşsun inşallah. Bir türkü tutturdum, hafifçe üflüyorum dudaklarımdan; "Neresi sıla bize, neresi gurbet... Yollar bize memleket."
5 aylık aranın sonunda şampiyonluk yazısıyla yeniden buluşmak ümidiyle.
Herkese sevgiler...

8 Aralık 2009 Salı

Galatasaray: 1 - İstanbul Büyükşehir Belediyespor: 1

Hafta ortası oynanan ve UEFA Avrupa Ligi'ndeki grubumuzu lider birmemize vesile olan Panathinaikos maçını katılmak zorunda olduğum yedek subaylık sınavı yüzünden izleyememiştim. Haliyle izlemediğim bir maçın özet görüntülerine de dayanarak o maçı yorumlamak istemedim. Hoş, bir maç hakkında uzun uzun analizlere giren birisi de değilim. Zira futbol basit bir oyundur, yorumlamak da öyle olmalı.
Geçtiğimiz sezondan farklı bir grafik çizmiyor Galatasaray. Hatta iki sezonun da ortak haftaları ele alındığında daha kötü bir Galatasaray'a tanıklık etmekte olduğumuzu da rahatlıkla söyleyebiliriz. Her kafadan farklı bir ses çıkıyor bu istikrarsızlığa neyin sebep olabileceği konusunda. Forvetsizlik, yetersiz orta saha, koridor halindeki savunma, basiretsiz bekler, özgüven eksikliği... Bu üç nokta seçenekleri artırmak isteyenler içindi. Geçelim!
Sezona fırtına gibi giren, gol ve puan rekorlarına göz diken Galatasaray iyi oynamıyor ve kan kaybetmeye devam ediyor. Ligin 15'inci haftasında İstanbul Büyükşehir Belediyespor karşısında Ali Sami Yen'de alınan puan kaybı liderlikten olmak anlamına geldiği kadar takımın üst üste üç haftadır galibiyet alamadığını da yansıtıyordu aslında. Maçtan sonra kendisine uzatılan mikrofonlara konuşan Uğur Uçar'ın "İki olmaz, üç olmaz dördüncüsünde olur"a varan sözleri takımın içinde bulunduğu vahameti bir hayli acıklı şekilde aktarıyor.
Öyle bir lig düşünün ki lig lideri oynadığı son dört maçtan sadece 1 puan çıkarabilmiş fakat hâlâ lider. Öyle bir lig düşünün ki liderin takipçisi üç hafta boyunca kendisine altın tepside sunulan liderlik fırsatını "Almayayım" diyerek geri çevire çevire lig dördüncülüğüne kadar gerilemiş. Öyle bir lig düşünün ki ligin henüz başında zirvenin 12 puan gerisine düşen bir takım zirveyle arasındaki puan farkını 1'e kadar indirmiş. Ve öyle bir lig düşünün ki haftaya beşinci sırada başlayan bir ekip hafta tamamlandığında kendini zirvede bulmuş. Siz deyin "kalite", ben "kalitesizlik" diyorum garip bir şekilde.
İstanbul Büyükşehir Belediyespor, Ali Sami Yen'e neredeyse hücum hattından yoksun gelmiş ve bu bölgeyi altyapı destekli oyuncularından kurmuş. Galatasaray'da ise Baros dışında büyük bir eksik yok. Ha tabii, bir de nedeni anlaşılamayan bir şekilde kulübeye mahkum kalmış Keita var. Memlekete alışma sürecindeki pas alamayan bir Elano ile hücum varyasyonları deniyor maç boyunca Galatasaray ama Nonda'nın ağır kalması ve görev bölgesini sık sık terk etmesi nedeniyle rakip ceza alanında çoğalma sıkıntısı yaşıyor. Bir önceki hafta yaratıcı olması gerektiğini belirten Arda ise ısrarla hayal aleminde. Neticede spikerin büyük bir heyecanla dile getirdiği gibi bir Turkish Messi değil Arda Turan. Ayağına aldığı topları çabuk kullanmaması can sıkıyor. O eski süratinden de eser yok şimdi, sebebi beni bağlamaz.
Galatasaray maç boyunca her ne kadar kötü bir oyun ortaya koymuş olsa da hatırı sayılır miktarda gol pozisyonu da buldu. Özellikle Nonda, Elano, Arda ve Kewell ile kaçan golleri görünce saç baş yolmamak elde değildi. Uzatma dakikalarına 1-0 ile girdikten sonra da insanın canının sıkılmaması elde değildi. Nihayetinde gol yemeden kapattığımız bir maç yoktu bu sezon. 90+4'te İstanbul BŞB'nin altyapısının bir ürünü olan Hasan Ali son sözü söyleyerek Galatasaray'ın liderlik hayallerini söndürdü.
Maçın son düdüğü maçın bittiği anlamına geliyor muydu? Bu maçta değildi sanki. Özellikle karşılaşmanın son 10 dakikasında çalınan düdükler eşine rastlanmış türden değildi. Bugüne kadar çok sayıda hakem hatası gördük. Bunları eleştirip tartıştıysak bile bir süre sonra unuttuk, "Hakem de insandır" deyip geçtik. Bu kez durum biraz farklıydı. Geçtiğimiz sezon Şükrü Saraçoğlu'nda oynanan maçta Lincoln'ün golünü iptal ederek karşılaşmanın seyrini değiştiren adam Hüseyin Göçek, Galatasaray maçlarındaki başarılarına bir yenisini ekledi. 90+4'de çaldığı hiç olmadık bir serbest vuruşun kalemize gol olmasını yukarıda söylediklerimde olduğu gibi bir süre sonra unutabilirdim. Buna engel olan, uzatmaların ilk dakikasında kendisine yarım metre uzaklıkta vuku bulan bir pozisyonda Galatasaray'ın bariz kornerini görmemeyi seçmiş olmasıdır. Kendisine yarım metre uzaklıktaki bir pozisyonda makul karar veremeyen bir insan 20 metre ötede yaşanan bir pozisyonu nasıl süzebilir? Yine de bu bile Galatasaray'ın cömertçe harcadığı pozisyonların yanında devede kulak kalıyor. Kendi göbek bağını kendin keseceksin, olay budur.
Peki bu kötü gidişi ne sona erdirir? Ben bilemem bunu. Sezon başında silip süpüren, yakıp kavuran takım da bu takımdı sonuçta. "Son 6 maçımızı firesiz kapatır, devreye lider gireriz" diyenler de bilemiyorlar. Kadronuz ne kadar derin olursa olsun, ne kadar yetenekli futbolcuya sahip olursanız olun günümüz futbolu mücadele etmeyi gerektiriyor. Rakibinizden daha az koştuğunuz an mağlupsunuz işte, değişmez. Bunun yanında değişmesi gereken şeylerin başında savunmanın sağı ve solu geliyor. Her ne kadar Sabri'yi beğenmesem de Uğur Uçar konusunda diretmenin de pek bir şey ifade etmeyeceği de bu maçla birlikte bir kez daha ortaya çıktı. Mevcut şartlarda savunmanın sağı Sabri'nin olmalı, tabii mümkünse o da gitmeli. Öte yandan savunmanın soluna baktığımızda durumun daha vahim olduğunu görüyoruz. Sağ tarafa sezon sonuna kadar tahammül edilebilir belki fakat sol kanat Hakan'a teslim edildiği sürece takımın canı gerek hücum gerekse savunma yönünden çok yanacak. Dikkatle izlenirse her maçta rakibin sürekli Hakan'ın kanadından geldiği, Hakan'ın da bu ataklar karşısında ne denli aciz kaldığı görülebilir. Bulunduğu kanadı kullanabilmesi, hücumun o yönüne destek vermesi beklenen bir bek oyuncusu atik olmalıdır. Maalesef Hakan'da bu yok. Sigarayı günde iki pakede çıkarmak buna çare olabilir belki. CSKA'da banko oynayan bir Caner neden hâlâ düşünülmez, merak ediyorum.
Tüm bu can sıkıcı olayların akabinde keşke Adnan Polat'ın istifa edip gündemi değiştirebileceği bir başkanlığı olsaydı. Elinde Kulüpler Birliği Başkanlığı yok, Galatasaray Spor Kulübü Başkanlığı ise oyuncak değil tabii ki.
Hasan Kabze'yi de çok severdim. Baros'un yokluğunda takımda olması için çok şeyden vazgeçebilirdim.