30 Eylül 2007 Pazar

Galatasaray: 2 - Beşiktaş: 1

Pankreas kanseri şüphesiyle haftaiçinde 8,5 saatlik bir ameliyat geçiren başkan Canaydın... Ayhan, Okan, Sabri ve Hasan Şaş gibi takımımızın önemli oyuncularının ciddi sakatlıkları... 12.adamın eksikliği... Maç sabahı teknik direktör Feldkamp'ın kamptaki disiplinsiz hareketleri yüzünden Hakan Şükür ve Lincoln'ü 18 kişilik maç kadrosuna dahil etmeyişi...
Türk futbol tarihinin seyircisiz oynanacak olan bu ilk derbi maçına Galatasarayımız işte bu sıkıntılar eşliğinde çıktı. Özellikle takımın iki önemli oyuncusunun maç sabahı aniden kadrodan çıkarılmaları ister istemez taraftarların yüreğinde maç hakkında az da olsa bir şüphe uyandırdı. Hafta boyunca belli bir taktik üzerine çalışmalarını oturtan ve bu doğrultuda maça konsantre olmaya çalışan takımda ne takım düzeni kalırdı ne de konsantrasyon... Bu durumun gerekçesi de Hakan Şükür'ün küçük kızı Buse'yi, Lincoln'ün de dört arkadaşını kampa getirmesiymiş. Feldkamp'ın da hakkı yok değil. Sonuçta kampın anlamı dış dünya ile olan bütün ilişkileri kesip, kafa olarak sadece maça odaklanmaktır. Bu durumda kampa eş, dost, akraba alındığı zaman kamp kamp olmaktan çıkar. Futbolcunun tesislerde kalmasının da bir anlamı olmaz haliyle. Başlangıçta alınan karara karşı da çıksam bazı değerlerin 3 puandan daha önemli olduğunun kafama dank etmesi pek uzun sürmedi. Kalli bu kararıyla takımda disiplinin her şeyden önde olduğunu ve gerektiğinde yıldız futbolcu ya da takım kaptanı demeden cezalandırma sistemi uygulayabileceğini herkese göstermiş oldu. Bu sayede diğer futbolculara da bir nevi gözdağı vermiş oldu.
Maça gelecek olursak... Seyircisiz maçlar zincirimizin sondan bir önceki halkasını oluşturacak olan bu derbi maçın her iki taraf için de önemi son derece büyüktü. Kazanmamız durumunda ligde 7.hafta itibariyle zirvede yalnız kalacak ve giderek zorlaşacak olan fikstürümüz doğrultusunda avantaj elde etmiş olacaktık. Beşiktaş'ın kazanması halinde ise kendi evimizde bir derbi kaybetmiş olmakla kalmayacak aynı zamanda liderlik koltuğunu da rakibe devredecektik. Aslında Beşiktaş hafta başında yöneticisiyle, futbolcusuyla, teknik direktörüyle, menajeriyle ortamı germeye başlamıştı. Galatasaray taraftarının "şovlarını" izleyemeyecek olmasından dolayı duyacakları üzüntüden, kaybetmeleri halinde ligin tadının kalmayacağına kadar bir dünya demeç verdiler. Düşündüm de iyi de etmişler aslında. Ne de olsa çok konuşanın ayağına bulaşacak bir şeyler bulunurdu. Maça "Geçmiş Olsun Özhan Başkan" pankartıyla çıkmaları benim için hiçbir şeyi değiştirmeyecekti. İnsanlar bir gün farklı yüzünü, öteki gün farklı yüzünü göstermemeliydi.
Galatasarayımız ise sahaya "Başkanım Sizinle Her Şeye Varız Biz" pankartıyla çıkarken stadyumda ise Kayahan'ın Seninle Her Şeye Varım Ben parçası çalıyordu. Sanki olumsuzlukların ilk halkası bununla yok olmuştu. Sahada mücadele edecek olan takım da bunun devamını getirecekti. Takımdan bahsetmişken unutmadan sahaya çıkan ilk onbiri de sayayım ki tam olsun, di mi? Galatasarayımız maça kalede Orkun; savunmada Volkan, Song, Servet ve Uğur; orta alanda Hakan Balta, Linderoth, Arda ve Barış; forvette ise Ümit Karan ve Nonda onbiri ile başladı. Kadronun eksik oluşu ya da rüzgârın hep yüzümüze yüzümüze esiyor oluşu pek etkilemedi Aslanlarımız'ı. Karşılaşmanın ilk ciddi pozisyonunu 8'inci dakikada Nonda ile yakaladık. Sol kanattan Arda'nın ortasına kafayı zor da olsa vuran Nonda'nın bu şutu az farkla auta çıktı. Savunmamızın son derece dikkatli oluşu ve rakip yarı alanda başlayan pres Beşiktaş'ı zora soktu ve rakibimiz arka arkaya iki pas yapamaz duruma geldi. 23'üncü dakikada Arda'nın rakip ceza sahası içindeki presi takımımıza korner kazandırdı. Arda'nın kullandığı korner atışında kaleci Hakan Arıkan altıpas içinde topu ıskalayınca Hakan Balta affetmedi: 1-0. Maçın bundan sonraki dakikaları takımımızın kontrolünde geçti. Tam devre arasına 1-0'lık skorla gideceğimizi düşünürken maçın kilit noktalarından biri o dakikada yaşandı. Söz konusu dakikada Beşiktaş savunmasını üçe bir yakaladık. Ancak Ümit Karan sol kanattaki Arda'yı göremeyince kaptırılan top kalemize doğru hızlı bir hücumun başlangıcı oldu. Ceza sahamıza gelen uzun topu kalecimiz Orkun çıkıp almak yerine beklemeyi seçince Rodrigo Tello şık bir vuruşla skora eşitliği getirdi ve devre arasına 1-1'lik skorla gidildi.
Maçın ikinci yarısına Beşiktaş Mehmet Yozgatlı'yı alarak başladı. Amaçları sağdan gelmekti ama Galatasaray'on "solu"nun gücünü bilmiyordu galiba Ertuğrul efendi. Bu yarıda Beşiktaş'ın oyununda herhangi bir değişiklik görülmezken Galatasarayımız ise ilk yarıya göre daha iyi bir oyun sergiliyordu. Daha iyi pas yapıp, daha cesur oynayında pozisyon sayısı da artıyordu haliyle. Nonda'nın arka arkaya girdiği pozisyonlar golle sonuçlanamadı. Ancak dakikalar 76'yı gösterirken Arda üç Beşiktaşlı oyuncunun arasında sıyrıldı ve ceza sahasındaki Ümitle harika bir verkaça girdi. Arda şut pozisyonu bulduğu anda kendini yerde buldu ve hakem Selçuk Dereli penaltıya hükmetti. Yapılan itirazlar her zamanki gibi kararı değiştirmedi ve Shabani Nonda da topu ağlara gönderdi: 2-1. Kalan dakikalar sonucu değiştirmedi ve Galatasarayımız derbiden galip ayrılarak Fenerbahçe ile arasındaki 7 puanlık farkı korurken, Beşiktaşla arasındaki puan farkını da 5'e yükseltti.
Peki maç sonunda neler oldu? Bir kere maçına başlama düdüğüne kadar çeneleri durmayan bazı Beşiktaşlılar susmuş oldu. Aslında susmadılar. İlk goldeki korner ve ikinci goldeki penaltı kararını tartışmaya başladılar. Türkiye'deki derbilerde verilen istisnasız her karar tartışma konusu olduğu için pek fazla üzerinde de durmamak lâzım hani. Zaten bu konudaki en aklı başında yorum bir dediği ötekini tutmayan Beşiktaş teknik direktörü Ertuğrul Sağlam'dan geldi: "Bazı kişiler 'hakem aut olan topu korner verdi. Penaltı olmayan pozisyonu penaltı verdi' diyebilirler. Ama biz bunun arkasına sığınmayacağız. Futbol adına doğruları neden sahaya yansıtamadık, bunları bulmak zorundayız. Önümüzde çok yakın zamanda camiamız açısından önemli bir maç var. Bu maçı bir kenara bırakıp Porto karşılaşmasını düşünmek zorundayız. O maçta alacağımız 3 puan, bu maçın olumsuzluğunu üzerimizden atacaktır. Rakibimizi kutluyorum. Kazanmayı bizden daha fazla istediler"! Aslında bu maç hakkında konuşulacak tek konu maçın tartışmasız tek 10 numarası olan Kalli'dir. Sabah saatlerinde aldığı kararla beni ve birçok Galatasaraylı'yı hayalkırıklığına uğratmış olsa da ilkelerinden taviz vermeyen duruşu, diğer tarafın aksine hafta boyunca "Normal bir maç" diyerek havayı yumuşatmaya çalışması, tüm olumsuzluklara karşın takımı maça çok iyi hazırlaması ve bunların sonucunda kritik Sion maçı öncesindeki bu önemli zaferin kazanılması.
Yazıyı sonlandırmadan önce birkaç oyuncu hakkında da bir şeyler belirtmek istiyorum.
Shabani Nonda; süpersin adamım, hep böyle!
Arda Turan; muhteşem döndün! Sen böyle oynadıktan sonra Lincoln daha çok oturur kulübede.
Tobias Linderoth; hacım biz seni ne iyi etmişiz de getirmişiz.
Servet; bir maçın bir maçına uymuyor. Hep bu maçtaki gibi görmek istiyoruz seni.
Orkun; çok çalışman gerekiyor Orkun, çoook!
Song; savunmada sen de olmasan...
Ümit Karan; artistlik olsa atardın! Kötüydün be oğlum!
Barış; sadece koşmakla olmuyor bu işler...

29 Eylül 2007 Cumartesi

Derbiye Saatler Kala...

Ligin büyük ölçüde şekillenmesini sağlayacak olan Galatasaray - Beşiktaş derbisine artık saatler kaldı. Madde madde son gelişmelere bir göz atalım:

* Dün Merkez Hakem Komitesi'nden yapılan açıklamaya göre maçı Selçuk Dereli, Bahattin Duran, Alper Ulusoy üçlüsü yönetecek. Karşılaşmanın dördüncü hakemi ise İsmet Arzuman olacak.
* Galatasarayımızda cezalı oyuncu bulunmazken sadece sakatlığı devam eden Sabri bu maçta forma giyemeyecek. Beşiktaş'ta ise sakat olan Ricardinho ile kart cezalısı Cisse derbide forma giyemeyecek.
* İki takımın şimdiye dek Ali Sami Yen Stadyumu'nda oynadığı 48 maçın 15'ini Galatasarayımız kazanırken, Beşiktaş 10 galibiyet bulabilmiş. Kalan 23 karşılaşma da beraberlikle sonuçlanmış. Bu maçlarda Beşiktaş'ın attığı 53 gole sarı-kırmızılı ekibimiz 54 golle karşılık vermiş.
* İki takım arasında oynanan son 10 lig maçının sonuçları ise şöyle;

08.12.2002 Galatasaray 0 – Beşiktaş 1 (Ali Sami Yen)
25.05.2003 Beşiktaş 1 – Galatasaray 0 (BJK İnönü)
31.10.2003 Beşiktaş 0 – Galatasaray 0 (BJK İnönü)
04.04.2004 Galatasaray 1 – Beşiktaş 2 (Atatürk Olimpiyat)
19.09.2004 Beşiktaş 0 – Galatasaray 0 (BJK İnönü)
05.03.2005 Galatasaray 1 Beşiktaş 0 (Ali Sami Yen)
10.12.2005 Galatasaray 3 – Beşiktaş 2 (Ali Sami Yen)
07.05.2006 Beşiktaş 1 – Galatasaray 2 (BJK İnönü)
17.09.2006 Galatasaray 1 Beşiktaş 0 (Ali Sami Yen)
03.03.2007 Beşiktaş 2 – Galatasaray 1 (BJK İnönü)

26 Eylül 2007 Çarşamba

Beşiktaş N'oluyo...

Cumartesi günü Ali Sami Yen'de oynanacak olan Galatasaray - Beşiktaş derbisi öncesinde bazılarına oturdukları koltuk dar gelmeye başladı sanırım. Öyle ki çok fazla kıpırtı sesleri gelmeye başladı. Koltuk kaşındırıyor olmasın.
Ortada fol yok yumurta yokken Beşiktaşlılar kendilerini bu maça motive edecek farklı yollar bulmuşlar belli ki! Önce haftabaşında Delgado, Bobo ve Tello'nun "Galatasaray'ı şöyle ezeceğiz, böyle yeneceğiz, liderliği alacağız" şeklindeki sözlerinin ardından bugün de efendiliğiyle tanıdığımız, ancak sanırım yanlış tanıdığımız teknik direktörleri Ertuğrul Sağlam'dan benzer açıklamalar geldi. Söylediklerinin diğerlerinden pek farkı yoktu aslında. Sadece maçın seyircisiz oynanacak olmasına çok üzüldüğünden, çünkü Galatasaray taraftarının Beşiktaş'ın güzel futbolundan ve "golleri"nden mahrum kalacağından dem vurmuş.
Merak ettim doğrusu Beşiktaş neden kendini bu kadar küçük görüyor? Son 12 yılda sadece tek bir şampiyonluğu olmasından - hoş, o şampiyonluğun nasıl kazanıldığı da malum - kaynaklanabilir mi bu durum? Neden bu kadar kompleks içindeler acaba? Belki kazandıkları takdirde yıllar sonra ilk kez liderliğe yükselecek olmalarından dolayıdır. Lâkin pek heveslenmemeleri tavsiye olunur.

Gerets Marsilya'da

Ligue 1'de bu sezon zor günler geçiren ve geride kalan 9 haftada sadece bir galibiyet alabilen Marsilya geçtiğimiz günlerde teknik direktör Albert Emon'un görevine son vermişti. Her ne kadar Şampiyonlar Ligi'ndeki ilk maçında sahasında Beşiktaş'ı 2-0 mağlup etmiş olsa da Marsilya'nın ligde 16.sırada yer alıyor olması hiç kuşkusuz bundaki en büyük etken. Emon'dan boşalan teknik direktörük koltuğuna da gün itibariyle sezon başında Galatasaray'dan ayrılan Eric Gerets'in getirildiği açıklandı. Başarılar Eric Gerets.

24 Eylül 2007 Pazartesi

Kasımpaşa: 0 - Galatasaray: 1

Turkcell Süper Lig'de 2007/2008 sezonunun 6.haftasını da atlattık. Cumartesi gecesi şampiyonluk yolundaki rakiplerimizden Beşiktaş kendi evinde Denizlispor karşısında 2-0 yenik duruma düşse de maçtan galip ayrılmayı başarmış ve maç fazlasıyla liderlik koltuğuna oturmuştu. Bu yüzden Kasımpaşa karşılaşmasının tarafımızdan mutlaka kazanılması gerekiyordu. Yer Atatürk Olimpiyat Stadı. Yabancı değiliz artık oraya. Lanet olsun ki değiliz. Rüzgârı bir derttir oranın. Hâlâ çözüm bulunamamıştır. Bulunmak da istenmemiştir zaten. Koca bir sezonu heba ettik orada. Bu sene de kutup ayısı Kasımpaşa'nın peşine düşmüş belli ki. Dün maç öncesi Atatürk Olimpiyat Stadı'nda farklı bir şey yoktu. Tribünlerde 15 bin taraftar, püfür püfür esen rüzgâr bir de oruçlu bünyeler...
Sion felaketinden sonra teknik direktör Kalli bu maçta revizyona gitmeyi yeğlemiş. İlk onbirler açıklandığında sürpriz bir kadro gördük; Orkun, Hakan Balta, Song, Bouzid, Barış, Ayhan, Linderoth, Lincoln, Hasan, Ümit ve Hakan Şükür. Maç başladığında bu sezon bize tempolu futbolun ne demek olduğunu yeniden hatırlatan Galatasaray'dan eser yoktu. Suç da bulmamak lâzım. Bir paragraf önce bahsettiğim sebeplerin bunda payı büyük. Zaten son derece zevksiz geçmekte olan maça Kasımpaşa'nın tam takım savunmaya çekilerek oynadığı "beraberliğe razı" futbolu da eklenince maç tam bir işkence hâlini aldı. Ancak bizim kazanmamız lâzımdı. Öyle ya da böyle ilk ciddi pozisyonumuz 26.dakikada Hasan'ın düşürülmesiyle kazandığımız penaltı pozisyonu oldu. O dakikaya kadar yarattığım sinir küpümün içinden çıkamayan ben başıma gelecekleri biliyor olduğum için pek tepki vermedim penaltı kararına. Hele topun başına geçen ismin Ümit olduğunu görünce o penaltıdan kuşku duymamak olmazdı. Galatasaray'da bir kural vardır. O hafta hangi futbolcunun morale ihtiyacı varsa penaltı o adama attırılır ki morali yerine gelsin, kendini bulsun. Aynı kural işlemiş olacak ki Ümit Karan penaltı noktasına geldi işte. Vurdu sonra... Hep attığı köşeye... Kaleci elinin altından kaçırmadı bu kez. Atladı ve tuttu! "Goooool" diye inlemek, zıplamak, sevinmek, arkadaşına sarılmak isteyen bünyelerin hevesleri kursaklarında kaldı haliyle. Ancak bizim kazanmamız lâzımdı. İlk yarının bitmesine iki dakika kala Lincoln'ün akıl dolu pasında topu önünde bulan Şaş ceza sahasına sağdan girip pası Ümit'e çıkardı. Moralsiz futbolcu pozisyonu eline ayağına bulaştırdı. İlk yarı bitti. Ancak bizim yine de kazanmamız lâzımdı.
İkinci yarıya başlarken Hasan yerini Uğur'a bırakıyordu. İlk yarıda arkamıza aldığımız rüzgârı iyi kullanamamıştık. Bu yüzden şimdi rüzgâra karşı oynayıp skoru lehimize çevirmemiz gerekiyordu. Top taşıyamadık rakip kaleye. Kasımpaşa'nın rastgele geliştirdiği hücumlardan biri ofsayt bayrağı kalkmasa az daha kalemize gol oluyordu. Ofsayt bayrağı haklıydı ama bizim ille de kazanmamız lâzımdı. 69'uncu dakikada Ayhan yerini Serkan'a bıraktı ve takım sol kanattan daha sık gelmeye başladı. Bu andan 4 dakika sonrasına saralım şimdi filmi. Sağ kanatta topla buluşan Lincoln bir müddet topu sürdükten sonra ceza sahasında debelenen Ümit'i harika bir uzun pasla gördü. Etrafında üç savunma oyuncu bulunan Karan önce topa sıçradı, göğsüyle düzeltti ve anında rövaşatayı çaktı: 0-1. Kendi kişisel çabası sayesinde göze hitap eden ve yakında tüm spor programlarının jeneriklerini süsleyecek bir gole imzasını attı. Kalan dakikalarda anlatmaya değecek bir şey yoktu. Galatasarayımız bu maçtan da öyle ya da böyle 3 puanla ayrılmasını bildi. Her zaman iyi oynayarak kazanamazsınız. Büyük takımsanız bazen kötü oynarken de kazanmayı bilmelisiniz. Şampiyonluk o zaman gelir. Bu hoş notun ardından Fenerbahçe'nin de haftayı Bursaspor beraberliği ile geçtiğini belirtmek istedi canım. Nedenini gerçekten bilmiyorum :) Aramızdaki puan farkı daha şimdiden yediye çıktı. Bundan olabilir mi acaba? Neyse...
Puan durumuna geçmeden önce önümüzdeki hafta oynayacağımız Beşiktaş derbisi için şimdiden, peşinen başarı dileklerimi göndereyim.

PUAN DURUMU

1- GALATASARAY 16 Puan
2- Sivasspor 15 Puan (Olaylı Trabzonspor maçından muhtemelen 3 puan alacaklar)
3- Beşiktaş 14 Puan
4- Kayserispor 11 Puan
5- Ankaragücü 11 Puan
6- Trabzonspor 9 Puan
7- Gaziantepspor 9 Puan

Aradığımız Fenerbahçe'ye bu hafta da ulaşılamıyor :)

21 Eylül 2007 Cuma

FC Sion: 3 - Galatasaray: 2

UEFA Kupası 1.tur ilk maçında dün deplasmanda İsviçre temsilcisi FC Sion ile karşılaştık. Maç hakkında söylenecek çok fazla şey olmasına karşın sadece bir fotoğraf koyup, bununla yetinmek istemedim de değil hani. Ancak tüm bunları içimde tutamayacağımı anlamak zor olmadı. Daha fazla uzatmayalım o halde.
Aslında bakılırsa maçtan önce, kardolar açıklandığında, maçın nasıl şekilleneceğini sezmek için ermiş olmaya gerek yoktu. Karl Heinz Feldkamp ligdeki 6-0'lık Konyaspor galibiyetine güvenerek adamakıllı kumar oynuyordu. Savunmada Song'un yanına yine Servet'i iliştirmiş, sol kanatta Volkan Yaman'ın önüne de fizik gücü ve mücadele yeteneğinden yoksun Carrusca'yı yerleştirmişti. Her ne kadar rakibin senin dengide olmasa da futbol günümüzde güçlü ya da güçsüz ayrımı yapmıyor. Gülen yüzünü koşan, mücadele eden tarafa gösteriyor. UEFA Kupası'nda bu sezon gerçekleşmesini beklediğimiz hayallerin hepsi bir çırpıda yok olacaktı sanki.
Maça kabus gibi başladık. İlk 10 dakika geçip gittiğinde 2-0 mağlup durumdaydık. Çok adamla hücuma çıkınca savunma bomboş kalıyor, rakibin hızlı isimleri de takımımızın ağır savunmasının da yardımıyla pozisyona giriyordu. İlk golü Servet ve Orkun'un hatası yüzünden kalemizde görünce, yaşadığımız şoku atlatamadan ikincinin üzüntüsünü de yaşamak zorunda kaldık. Dakikalar 32'yi gösterdiğinde ise hücuma çıkarken Carrusca'nın kaptırdığı topun dönüşü yine kalemize gol olunca fark üçe çıktı. Her şeye rağmen ki buna skor da dahil, o an bile maç konusunda hiç endişe duymadım. Nedendir bilinmez yeni Galatasaray bana 2000'den beri ağzıma almadığım bir cümleyi yeniden kurdurdu: "Ne olursa olsun atarız biz"... Öyle de oldu zaten. Skor 3-0'dı ama Galatasaray kötü de oynamıyordu hani. Savunma felaket ötesiydi. Ona bir şey demiyorum ancak hücum açısından gayet olumluydu oyunumuz. Öyle ki devre bitmeden 39'da Lincoln çıktı sahneye ve şık bir gole imza attı. En azından soyunma odasına 2 farkla gitmek önemliydi. İkinci yarı başladığında ise haliyle yüklenmek gerekiyordu. Bu yarıda çok fazla pozisyon bulan, bu yüzden de savunmayı boşlayan bir Galatasaray vardı sahada. Yapılan baskı sonuç verdi ve 67'nci dakikada sahanın, Carrusca'nın yerine oyuna dahil olan, Ayhan Akman ile birlikte en iyi oyuncusu olan Tobias Linderoth harika bir gole imzasını atıp farkı bire indirdi. Bu dakikadan sonra daha rahat oynadığı gözlenene sarı kırmızılı ekibimiz özellikle Hakan Şükür, Ümit Karan ve Lincoln ile bulduğu %99'luk gol pozisyonlarından sonuç alamayınca karşılaşmadan 3-2 mağlup ayrılmak zorunda kaldı.
Deplasmanda alınan 3-2'lik skoru avantaj görenler olabilir. Ali Sami Yen'de bu takıma 5 tane atıp evine postalayabiliriz de (bkz: 9 Kasım 1988 Galatasaray - Neuchatel Xamax maçı). Ancak her şeye rağmen UEFA Kupası'na iddialı başlayan bir ekip ilk maçında Sion gibi bir takımdan 3 gol birden yememeliydi. Bu turu geçtikten sonra gelecek olan daha ciddi rakipler karşısında sadece hücum yaparak maç kazanamayız. Savunmaya ivedilikle bir çare bulamadığımız takdirde Avrupa'da işimiz zor görünüyor. Çaykur Rizespor'a 4, Konyaspor'a 6 atarken rakiplerin hücum hatları savunmanızı ne kadar yıpratabilir ki? Adam gibi hücum yediğimiz ilk maç olan Manisaspor maçında olanlar ortada. Dün akşamki maç zinciri oluşturmaya başladı. İkinci halkasıydı. Dediğim gibi savunmaya bir çare bulduğumuz takdirde Galatasaray için güzel günler yakındır. Ancak dediğim gibi...

17 Eylül 2007 Pazartesi

Galatasaray: 6 - Konyaspor: 0

Bu takıma sessizlik yarıyor arkadaş. Hep ceza mı alsak ne yapsak? Seyircisiz oynadığımız 3 maçta toplam 11 gol atıp kalemizde hiç gol görmedik. İyiyiz iyi!
Milli maçlar dolayısıyla lige verilen ara 5.hafta maçlarının başlama düdüğünün duyulmasıyla sona erdi. Öyle bir 5.hafta oldu ki tadından da yenmiyor şerefsizim. Cumartesi akşamı önce Beşiktaş Necatili, Orhanlı, Emreli Ankaraspor deplasmanında 2 puan bıraktı, ardından aynı gece Fenerbahçe kendi evinde ligin en çok gol yiyen takımı ile yenişemedi. Dün oynanan maçlarda da Trabzonspor puan kaybedince kimse keyfimize değemedi. Her şey güzel başlamıştı ancak Galatasarayımız'ın da rakipler puan kaybettiğinde modaya uyma gibi bir alışkanlığı da vardı. Bundan çekiniyorduk. Yoksa elbette ki Konyaspor'un Aslanlar'a rakip olabileceğini iddia etmek abesle iştigal olurdu. Ancak takımın 4.hafta yaptığı şakayı yeniden yapmaya hiç niyeti yokmuş ki bunu maç başlayınca anladık.
Geçtiğimiz hafta Taçsız Kral'ın ölüm yıldönümü olduğunu unutmadığını gösterdi takım sahaya çıkarken. Futbolcularımızın taşıdığı pankart gerçekten çok hoştu. Sonra maç başladı tabii. İlk dakikalardaki pres bana 2000'i yâd ettirdi. Sonra da sonucu alındı tabii. Baskıya dayanamayan Konyaspor savunması Kral'ı on sekizin içinde indirince henüz 4.dakikada kazanılan penaltıyı yeni transfer Nonda gole çevirdi: 1-0. Sonra 27.dakikaya dek pek bir şey olmadı. 27'de Konyasporlu futbolcu Sabin hakeme itiraz edince önce sarı kart, itirazlarına devam edince de ikinci sarıdan kırmızı kart görerek oyun dışında kaldı. İşimiz daha da kolaylaşacaktı ki öyle de oldu. 28.dakikada ceza yayından Lincoln'ün çektiği sert şut kaleciden dönünce Nonda fırsatçılığını konuşturarak farkı ikiye çıkardı: 2-0. Bu golden 4 dakika sonra ise bu kez sahneye uzun bir süre sonra forma şansı bulan Marcelo Carrusca çıktı ve çok şık bir kafa vuruşuyla skoru 3-0'a taşıdı. Devre arasına da bu skorla girildi.
İkinci yarıya da hızlı başlayan Galatasarayımız Lincoln ve Carrusca ile kaleyi yoklamasına karşın dördüncü golü bulamadı. Dakikalar 81'i gösterirken sahneye Kral çıktı ve farkı dörde çıkardı. 88.dakikada oyuna sonradan dahil olan Hasan Şaş'ın Ümit Karan'a "al da at" dercesine çıkardığı pası Karan rahatlıkla filelere gönderdi: 5-0. Bu golden iki dakika sonra ise sahneye az önce asist yapan isim, Hasan Şaş, çıktı ve Uğur pasını iyi değerlendirerek maça son noktayı koydu: 6-0.
Galatasaray dün akşam oynadığı futbolla beni hayatımda ilk defa nirvanaya ulaştırdı, sağolsun. Gerçekten bu takımı izlemek büyük haz. Uzun zamandır hasret kalmışız gerçekten. Umarım bu harika istikrarı perşembe akşamı FC Sion karşısında da sürdürürüz. Sürdüreceğiz!
Bu arada, puan durumunu da vereyim tam olsun :)

PUAN DURUMU

1- GALATASARAY --> 13 puan
2- Beşiktaş --> 11 puan
3- Sivasspor --> 9 puan
4- İstanbul B.Bld. --> 9 puan
5- Trabzonspor --> 8 puan
6- Kayserispor --> 8 puan
7- Ankaragücü --> 8 puan

Aradığımız Fenerbahçe'ye şu anda ulaşılamıyor...

15 Eylül 2007 Cumartesi

Takvim'e de Yol Göründü

Galatasaray yönetimi bu yıl aldığı sert kararları uygulamak konusunda en ufak bir tereddüt etmiyor. İyi de ediyor. Basının aslı astarı olmayan haberlerini tekzip etmekten usanan yönetim çareyi bu tip haberleri yapan basın kuruluşlarını antrenmanlara ve deplasman maçlarına almama kararı almıştı. Bu kararın ilk uygulamasını geçtiğimiz ay Fox TV ve Fanatik Gazetesi üzerinde gerçekleştiren yönetimimiz söz konusu iki kuruluşu da artık antrenmanlara almamaya karar vermişti. Bugün resmi siteden yapılan açıklamaya göre ise Adnan Polat'ın ağzından haber yapan Takvim Gazetesi'ne de aynı karar uygulanmaya başlanmış. Tebrikler yönetim!

13 Eylül 2007 Perşembe

Metin Oktay Yaşıyor!

13 Eylül 1991. Ecelin Taçsız Kralımız'ı yanına aldığı gün. Galatasaraylılar'ın ve Türkiye'nin kadere isyan günü. Şimdi aradan tam 16 sene geçmiş.
Hakkında neler söylenmiyor ki? Daha geçtiğimiz günlerde kendisinin aslında büyük bir Fenerbahçeli olduğu dahi ortaya atıldı. Kıskançlıklarına vermek gerek. Oysa ki Metin Oktay değil miydi "Bizi sevenlere ihanet etmeyelim baba" diyerek suyun öteki tarafına geçmeyi reddeden. Kendisi değil miydi "Sarı-kırmızılı renklere küçükten beri hayrandım. Galatasaray İzmir'e geldiğinde okuldan kaçar, maça giderdim. Bence Galatasaraylılık din gibi, mezhep gibi yerleşmiş, köklü bir inançtır. Galatasaray'ı işte bunun için tercih eder ve Galatasaraylılığımla her zaman gurur duyarım" diyen. Kendisi başka söze hacet bırakmış mıdır?
Galatasaray formasını terletmiş başka herhangi bir futbolcu için bunu söyleseniz koymazdı herhalde kimseye. Çünkü bu taraftar o kadar çok "kendisini sevenlere ihanet eden" gördü ki, boşuna değildir ölümünden 15 sene sonra dahi Ali Sami Yen tribünlerinde Metin Oktay adının haykırılması.
Düşünebiliyor musunuz, öyle bir futbolcu ki kendisini seyredemeyenler tarafından bile deli gibi özleniyor. Az önce de dedim ya, dünyanın başka hiçbir yerinde böyle bir olaya rastlayamazsınız. Evet, Metin Oktay yaşıyor! Eğer ki hâlâ Galatasaray taraftarı onun adına şarkılar besteleyip, inletiyorsa Ali Sami Yen'i vardır herhalde bir bildikleri, değil mi? Peki bildiklerimizi öğrenmek isteyenler nereye mi bakmalı? O meşhur fotoğrafında Galatasaray armasının olduğu yerin hemen altına, elini koyduğu yere...

TAÇSIZ KRAL METİN OKTAY
TEK AŞKIYDI GALATASARAY
SENİN GİBİ CİMBOMLU'YU
UNUTUR MU BU TARAFTAR!

12 Eylül 2007 Çarşamba

Taçsız Kral Formaları Satışta

Kendimi Galatasaray Store gibi hissetmeye başladım ama bunu yazmazsam heyecanımı yatıştıramayacağım sanırım. Birkaç yazı geride klasik parçalı Metin Oktay formalarının yolda olduğunu belirtmiştim. Bugün beklenen resmi açıklama yapıldı ve Metin Oktay formalarının yurt genelindeki tüm Galatasaray Storelar'da satışa sunulduğu açıklandı. Üstelik forma dışında iki farklı Metin Oktay t-shirtü de 35'er YTL ödendiği taktirde elde edilebilecek. Sadece Metin Oktay forması almak isteyenler ise 50 YTL'ye bu değerli formaya sahip olabilecekler. Bir başka Galatasaray Store bülteninde görüşmek dileğimle... Esen kalın!

8 Eylül 2007 Cumartesi

Pause

Kırmızı Formalar Satışta

Galatasaray Store bu sezon taraftarlara ürün yetiştiremez hale geldi. Geçtiğimiz sezonlarda aynı döneme kadar olan süreçte elde edilen ciro 2'ye, hatta 3'e katlanmış durumda. Sadece Lincoln formalarından 5 milyon Euro elde edildiği açıklandı ki bu an itibariyle harika bir rakam. Sezonun uzunluğu ve olası UEFA Kupası başarıları sayesinde bu rakamın Lincoln'ün maliyetini bile karşılayabileceğini düşünüyorum. Neyse asıl konuya geçelim.
Bilindiği gibi yönetim bu sezon kombine satışlarında bir kampanyaya gitmişti ve yüksek fiyatlara yüzünden kombinelere pek fazla rağbet etmeyen taraftarı bu şekilde kamçılamaya çalışmıştı. Kampanya gereğince kombine kart alanlara özel olarak üretilen kırmızı forma da armağan edilecekti. Kombine alanlar 90 YTL değerindeki bu formaya ekstra ücret ödemeden kavuştu. Ancak kombine almaya gücü yetmeyen ve kırmızı formaya da kavuşmak isteyen diğer taraftarların da seslerine kulak tıkamadı yönetim. Bugünden itibaren, bence bu sezonki formalarımız içerisinde en iyisi olan, kırmızı formaya Galatasaray Store'lardan 90 YTL'ye ulaşılabilecek. Yakında çıkacak olan klasik parçalı Metin Oktay formalarını da düşünecek olursak Galatasaray taraftarı bu sezon takımına çok para harcayacak çok...

EDİT: Bir yanlışı düzeltmek istiyorum. Formanın baskılı hali 90 YTL'ymiş. Eğer ki "Ben baskı istemiyorum" diyorsanız 77,5 YTL'ye sahip olabilirsiniz.

7 Eylül 2007 Cuma

En Pahalı Saray

Vatan Gazetesi'nden Gökmen Özdemir üşenmemiş, toplamış, çıkarmış ve bu sezon Galatasaray'ın transferden ne kadar kazandığını ve alınanlara ne kadar ödediğini açıklamış. Buna göre Aslan'ın bu sezonki faturası biraz ağır olmuş. Galatasaray gönderilen 10 oyuncudan 13 milyon Euro kazanırken, alınan futbolculara ise toplam 41 milyon Euro harcamış. Yani alınanlar ile gönderilenler arasındaki fark 28 milyon Euro'yu işaret ediyor. Yine Özdemir'in yazdıklarına göre bu trasferlerden en tuzlusu da tahmin edebileceğiniz gibi Lincoln olmuş. Kendisine 4 yıl için ödenecek olan 18,5 milyon Euro Servet, Volkan, Barış, Serkan, Orkun ve Hakan Balta'nın toplam maliyetlerinden dahi fazla ediyor. Bu arada önümüzdeki sezon takıma katılacak olan Özer Hurmacı için ise 3,9 milyon Euro'luk bir maliyet şimdiden belirlenmiş. Ligde şu an bulunulan durum ve UEFA Kupası'na kalınması sayesinde şimdilik kimse yönetime bunları sormuyor tabii. İşler biraz kötüleşmeye başlarsa o zaman olacakları merak etmeye başladım bile...

6 Eylül 2007 Perşembe

Metin Oktay Formaları Yolda


Galatasaray taraftarının heyecanla beklediği haber dün akşam GS Store müdürü tarafından açıklandı. Kendisinin belirttiğine göre Metin Oktay'ın formaları, Kral'ın ölüm yıldönümüne yetiştirilmeye çalışılıyormuş. Bu da 13 eylüle tekabül ediyor ki heyecan katsayımız artıyor. Geç kalmış bu uygulamayı kutlamaktan başka bir şey de düşmüyor bize. Çıksa da alsak artık!

5 Eylül 2007 Çarşamba

Sion Maçı Show TV'de

Bugün aldığım bir habere göre Galatasarayımız'ın FC Sion ile deplasmanda oynayacağı UEFA Kupası ilk tur ilk maçı Show TV ekranlarından canlı olarak gösterilecek. Hiç kuşkusuz bu haber, sezon başından beri D-Smart'a "Avrupa maçları da alınır mı be Allahsızlar" diye inleyen bünyelerde bayram etkisi yaratacaktır. 20 Eylül 2007 tarihinde oynanacak olan bu ilk maçın başlama saati de 21:15. Reklam yapmazdım ama gün geçmiyor ki D-Smart'a olan kinim artmasın... Saygılar efendim!

Anketlerde Son Durum

Bildiğiniz gibi sitede iki güzide anket dönmekte. Bir tanesinde taraftarın bu sezon şampiyonluğa duyduğu inanç ölçülürken, diğerinde ziyaretçilere takımın bu sezon UEFA Kupası'nda gidebileceği en uç noktanın neresi olabileceği soruluyor (tarafımdan oluyor bu tabii). İlk ankette alınan sonuç süper. Ankete şu ana kadar oy veren 46 kişinin hepsi de bu sezon şampiyonluğa inandıklarını belirtmiş. Yani taraftarın şampiyonluğa inancı %100. Galatasaray taraftarına da bu yakışır diyor ve diğer anketi irdelemeye başlıyoruz.
İkinci anketimde sizlere "Yenilenen Galatasaray bu sezon UEFA Kupası'nda ne yapar?" diye sormuşum. Ankete şu ana kadar katılan 18 ziyaretçiden 6'sı takımın Manchester'daki finale kadar gideceğini düşünüyor. Hiç şüphesiz bu adamlar ilk ankete de "Şampiyon olur" yanıtını basmıştır düşünmeksizin. Neyse efendim lafı bölmeyelim şimdi. 18 kişi oy vermiş dedik değil mi? Hah, tamam işte... Bu 18 kişinin 4'ü de yarı final oynayacağımızı düşünmüş, iyi de etmiş. Kalan 8 kişiden 5'i çeyrek finali göreceğimizi iddia etmiş. Geriye ne kaldı? 3 ziyaretçi. Bu şahısların verdiği oylardan aslında kim olduklarını anladık biz :) İki tanesi ancak 3.tura kadar gelebileceğimizi söylerken, bir kişi de anketteki en düşük seçenek olan gruplara kalacağımızı söylemiş. Eğer ki ankete "1.turu geçemez" gibi bir şık koysaydım bu adam kesin onu oylardı herhalde :) Söyleyin kardeşim BJK'li misiniz, yoksa FB'li mi? Şaka şaka... :) Herkesin görüşüne saygılıyız tabii biz!

EDİT: Bu arada her iki anket de 1 Ekim 2007 tarihinde saat 00:00 itibariyle son bulacak, bilginize...

3 Eylül 2007 Pazartesi

Hakan Balta Galatasaray'da

Galatasarayımız transferin son gününde yine önemli bir oyuncuyu renklerine katarak ilk transfer dönemini tamamlamış oldu. Manisaspor'un milli sol kanat oyuncusu Hakan Balta bundan sonra Galatasaray'da geçen sezon Sasa Iliç'den boşalan 22 numaralı formayı terletecek. Galatasarayımız ile 3 yıllık mukaveleye imza atan Hakan 1983 Almanya Berlin doğumlu.
Bu transfer karşılığında Manisaspor'a Anıl Karaer ve Aydın Yılmaz birer yıllığına kiralık olarak, Ferhat Öztorun ise bonservisiyle birlikte verildi. Aramıza hoşgeldin Hakan!

EDİT: Duyduğuma göre sağda solda bu adamın soyadı hakkında ileri geri konuşuluyormuş... "Hakan Balta Biz de Öyle"... Var mı lan? :)

241 Oldu!

Artık Türkiye ligleri tarihinin en golcü futbolcu Kral Hakan Şükür! Hem de artık rekorun şaibeli sahibiyle paylaşmıyor. Rekorun gerçek sahibi oldu, tek başına! Dün oynanan Manisaspor - Galatasaray maçının akıllarda kalan tek güzel yanıydı bizim için. Arda ortaladı, Kral kafayı çaktı. Sonra da tribüne koştu. Formasını öptü defalarca, sayısını unuttum. Hep sevindiren adam sevindi sonunda. "Bizim Galatasaray'a olan sevgimiz bambaşkadır" diyen adam sevindi. Bundan sonra atacağın her gol rekorunun takipçilerinin umudunu söndürsün. TEBRİKLER KRAL!

Vestel Manisaspor: 2 - Galatasaray: 2

Her şey de süper başlamıştı aslında. Cumartesi akşamı Beşiktaş kendi sahasında Kayserispor'la yenişememiş, pazar günü bizim maçtan önce oynanan Gençlerbirliği Oftaş - Fenerbahçe maçı da 1-1 sona ermişti. Beklentilerimiz artmıştı haliyle. Biz Manisaspor'u geçebilirsek puan farkını BJK ile 2'ye, FB ile de 5'e çıkarmış olacaktık. Her ne kadar ilk haftalar olsa da ileride puanların aranacağını düşünürsek gerçekten de galibiyet çok önemliydi. Yalnız korkumuz da yok değildi. Çünkü Galatasaray rakiplerinin puan kaybettiği haftalarda puan kaybetmeyi severdi.
Süper Lig'in 4.haftasında Vestel Manisaspor deplasmanına bu şartlar altında çıktık. Yalnız Galatasaray'a çelme takmak için uğraşan başka faktörler de vardı; sıcak hava, Manisasporlu futbolcuların sert oyunu, zemin, Servet...
Karşılaşmaya Aykut, Song, Servet, Volkan, Sabri, Ayhan, Arda, Linderoth, Lincoln, Ümit ve Hakan Şükür onbiri ile başlayan takımımız karşılaşmaya pek etkili başlayamadı. Rakip de iyi değildi tabii. Aslında bu normaldi. Malum hava şartları... Geçtiğimiz hafta hayatını kaybeden fotubolcuları unutmamak lazım. Yalnız yine de 5-10 dakika geçtikten sonra ataklarımızın sıklaşacağına inanıyordum. Sonra 5'inci dakika geldi... Sağdan ceza sahamıza giren Manisalı futbolcu topu rastgele ceza sahamıza gönderdi. Servet pozisyonu yoktan var etti ve topu Holosko'nun önüne itti. O da vurdu tabii. Daha baştan yenik başladık maça. 31'inci dakikaya kadar da pek bi' pozisyon olmadı aslında, Lincoln ve Ümit'le bulduğumuz pozisyonları saymazsak tabii. 31'inci dakikada ise sağdan gelen ortaya Kral röveşata vurmaya kalkınca hakem formasından çekildiği gerekçesiyle penaltıya hükmetti. Şaibeli bir golle rekora imza atmak istemeyen Hakan kendine yakışır bir şekilde penaltıyı atmadı. Topun başındaki isim Karan topu zar zor ağlara yuvarlayınca skora eşitlik geldi ve ilk yarı da böyle bitti.
İkinci yarıda takımda bir oyuncu değişikliği yoktu ancak ilk yarıya göre biraz daha derli topluyduk sanki. Arka arkaya girilen pozisyonlardan ses çıkmıyordu. 67'nci dakikada kazanılan korneri Arda kullandı ve Kral eski günlerini anımsatan bir yükselişle topa kafayı çaktı: 1-2. Kral hem rekoru paramparça etmiş hem de takımı öne geçiren golü kaydetmişti. Sonrası malum; "öne geçen savunmaya çekilir" mantalitesi yüzünden kalemizde tehlikeli anlar yaşamaya başladık. 75'inci dakikaya gelindiğinde Selçuk İnan'ın ceza yayından attığı şut Servet'in bir yerlerine çarpıp ağlarımıza girdi ve skora yeniden eşitlik geldi. Ekranları başındaki biz G.Saraylılar ise çıldırmanın eşiğindeydi. Koprivnica maçı hakkında yazdıklarımı unutun... O maç istisnaydı zaten. Haftalardır "Ben patlamaya hazır bombayım" diye bağıran Servet, sonunda fena patladı. Maç da böyle bitti.
Takımın ayakta kalan tek ismi Linderoth'a da sözler hazırladım. Yahu sen neymişsin be kuzeyli. Soğuksun moğuksun ama taş gibi top oynuyorsun. Attığın pasların isabet yüzdesi çok yüksek, çok da koşuyorsun. Popescu'nun ilk zamanlarını hatırlattın bana. İnşallah üstüne de koyacaksın.
Birkaç söz de Servet için edip bitireceğim. Maçtan sonra Manisaspor başkanı Vestel'in sponsorluktan çekildiğini söyledi. Hazır Vestel çekilmişken yeni sponsorunuz Servet olsun. Bakın adı da yakışıyor; Servet Manisaspor!!!

1 Eylül 2007 Cumartesi

Milli Takım Eski Günlerine Dönüyor

Ne günlerdi be! Galatasaray Avrupa'da önüne geleni deviriyor, başarıdan başarıya koşuyordu. Bununla birlikte takımımız A Milli Takım'a en çok futbolcu veren kulüp oluyordu. 10 tane oyuncu birden verdiğimiz günleri bilirim ben. Aslında şaşırılacak bir şey de yoktu. Galatasaray'ın ilk onbirindeki Türk futbolcular olduğu gibi Milli Takım'ın onbirinde yer alıyordu. Yabancı futbolcuların yeri de bir şekilde dolduruluyordu. Her zaman da söylerim Milli Takım'ın başarıları Galatasaray'ın başarılarıyla doğru orantılıdır diye. O efsane kadro sayesinde geldi Avrupa Şampiyonası'ndaki çeyrek final ve dünya üçüncülüğü. Sonra ara verildi biraz. Başka kulüplerden toplama oyuncularla desteklendi Milli Takım. Avrupa Şampiyonası ve Dünya Kupası kaçırıldı. Ancak bu ara kısa sürecek gibi. Galatasaray yeniden Milli Takım'ın çekirdeğini oluşturmaya başladı yavaştan. Birileri Avrupa'daki beceriksizliğini yabancı sayısına bağlayınca yabancıları Türk yapmak gerekti. Haliyle takımda Türk kanına sahip adam kalmayınca Milli Takım'a da oyuncu gönderemez hale gelindi. Dolayısıyla bize de fırsat doğdu. Milli Takımlar teknik direktörü Fatih Terim bugün Malta ve Macaristan maçları için aday kadroyu açıkladığında Galatasaray'dan 5 oyuncu çağrıldığını gördük. Bu isimler Ayhan, Hakan Şükür, Sabri, Arda ve Servet oldu. Aslında çağırılacak Volkan gibi bir isim de vardı ancak her şey yavaş yavaş diyelim...