UEFA Kupası 1.tur ilk maçında dün deplasmanda İsviçre temsilcisi FC Sion ile karşılaştık. Maç hakkında söylenecek çok fazla şey olmasına karşın sadece bir fotoğraf koyup, bununla yetinmek istemedim de değil hani. Ancak tüm bunları içimde tutamayacağımı anlamak zor olmadı. Daha fazla uzatmayalım o halde.
Aslında bakılırsa maçtan önce, kardolar açıklandığında, maçın nasıl şekilleneceğini sezmek için ermiş olmaya gerek yoktu. Karl Heinz Feldkamp ligdeki 6-0'lık Konyaspor galibiyetine güvenerek adamakıllı kumar oynuyordu. Savunmada Song'un yanına yine Servet'i iliştirmiş, sol kanatta Volkan Yaman'ın önüne de fizik gücü ve mücadele yeteneğinden yoksun Carrusca'yı yerleştirmişti. Her ne kadar rakibin senin dengide olmasa da futbol günümüzde güçlü ya da güçsüz ayrımı yapmıyor. Gülen yüzünü koşan, mücadele eden tarafa gösteriyor. UEFA Kupası'nda bu sezon gerçekleşmesini beklediğimiz hayallerin hepsi bir çırpıda yok olacaktı sanki.
Maça kabus gibi başladık. İlk 10 dakika geçip gittiğinde 2-0 mağlup durumdaydık. Çok adamla hücuma çıkınca savunma bomboş kalıyor, rakibin hızlı isimleri de takımımızın ağır savunmasının da yardımıyla pozisyona giriyordu. İlk golü Servet ve Orkun'un hatası yüzünden kalemizde görünce, yaşadığımız şoku atlatamadan ikincinin üzüntüsünü de yaşamak zorunda kaldık. Dakikalar 32'yi gösterdiğinde ise hücuma çıkarken Carrusca'nın kaptırdığı topun dönüşü yine kalemize gol olunca fark üçe çıktı. Her şeye rağmen ki buna skor da dahil, o an bile maç konusunda hiç endişe duymadım. Nedendir bilinmez yeni Galatasaray bana 2000'den beri ağzıma almadığım bir cümleyi yeniden kurdurdu: "Ne olursa olsun atarız biz"... Öyle de oldu zaten. Skor 3-0'dı ama Galatasaray kötü de oynamıyordu hani. Savunma felaket ötesiydi. Ona bir şey demiyorum ancak hücum açısından gayet olumluydu oyunumuz. Öyle ki devre bitmeden 39'da Lincoln çıktı sahneye ve şık bir gole imza attı. En azından soyunma odasına 2 farkla gitmek önemliydi. İkinci yarı başladığında ise haliyle yüklenmek gerekiyordu. Bu yarıda çok fazla pozisyon bulan, bu yüzden de savunmayı boşlayan bir Galatasaray vardı sahada. Yapılan baskı sonuç verdi ve 67'nci dakikada sahanın, Carrusca'nın yerine oyuna dahil olan, Ayhan Akman ile birlikte en iyi oyuncusu olan Tobias Linderoth harika bir gole imzasını atıp farkı bire indirdi. Bu dakikadan sonra daha rahat oynadığı gözlenene sarı kırmızılı ekibimiz özellikle Hakan Şükür, Ümit Karan ve Lincoln ile bulduğu %99'luk gol pozisyonlarından sonuç alamayınca karşılaşmadan 3-2 mağlup ayrılmak zorunda kaldı.
Deplasmanda alınan 3-2'lik skoru avantaj görenler olabilir. Ali Sami Yen'de bu takıma 5 tane atıp evine postalayabiliriz de (bkz: 9 Kasım 1988 Galatasaray - Neuchatel Xamax maçı). Ancak her şeye rağmen UEFA Kupası'na iddialı başlayan bir ekip ilk maçında Sion gibi bir takımdan 3 gol birden yememeliydi. Bu turu geçtikten sonra gelecek olan daha ciddi rakipler karşısında sadece hücum yaparak maç kazanamayız. Savunmaya ivedilikle bir çare bulamadığımız takdirde Avrupa'da işimiz zor görünüyor. Çaykur Rizespor'a 4, Konyaspor'a 6 atarken rakiplerin hücum hatları savunmanızı ne kadar yıpratabilir ki? Adam gibi hücum yediğimiz ilk maç olan Manisaspor maçında olanlar ortada. Dün akşamki maç zinciri oluşturmaya başladı. İkinci halkasıydı. Dediğim gibi savunmaya bir çare bulduğumuz takdirde Galatasaray için güzel günler yakındır. Ancak dediğim gibi...
Böyle bir yeteneğin senden olması gurur, katkı alamamak da hüzün
-
Erencan Yardımcı'yı 4.2 milyon TL karşılığında Eyüpspor'a uğurlarken
koparılan yaygarayı hatırladınız mı? Galatasaray'ın ffp dengesi adına bu
hamleyi ya...
18 saat önce
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder