30 Eylül 2007 Pazar

Galatasaray: 2 - Beşiktaş: 1

Pankreas kanseri şüphesiyle haftaiçinde 8,5 saatlik bir ameliyat geçiren başkan Canaydın... Ayhan, Okan, Sabri ve Hasan Şaş gibi takımımızın önemli oyuncularının ciddi sakatlıkları... 12.adamın eksikliği... Maç sabahı teknik direktör Feldkamp'ın kamptaki disiplinsiz hareketleri yüzünden Hakan Şükür ve Lincoln'ü 18 kişilik maç kadrosuna dahil etmeyişi...
Türk futbol tarihinin seyircisiz oynanacak olan bu ilk derbi maçına Galatasarayımız işte bu sıkıntılar eşliğinde çıktı. Özellikle takımın iki önemli oyuncusunun maç sabahı aniden kadrodan çıkarılmaları ister istemez taraftarların yüreğinde maç hakkında az da olsa bir şüphe uyandırdı. Hafta boyunca belli bir taktik üzerine çalışmalarını oturtan ve bu doğrultuda maça konsantre olmaya çalışan takımda ne takım düzeni kalırdı ne de konsantrasyon... Bu durumun gerekçesi de Hakan Şükür'ün küçük kızı Buse'yi, Lincoln'ün de dört arkadaşını kampa getirmesiymiş. Feldkamp'ın da hakkı yok değil. Sonuçta kampın anlamı dış dünya ile olan bütün ilişkileri kesip, kafa olarak sadece maça odaklanmaktır. Bu durumda kampa eş, dost, akraba alındığı zaman kamp kamp olmaktan çıkar. Futbolcunun tesislerde kalmasının da bir anlamı olmaz haliyle. Başlangıçta alınan karara karşı da çıksam bazı değerlerin 3 puandan daha önemli olduğunun kafama dank etmesi pek uzun sürmedi. Kalli bu kararıyla takımda disiplinin her şeyden önde olduğunu ve gerektiğinde yıldız futbolcu ya da takım kaptanı demeden cezalandırma sistemi uygulayabileceğini herkese göstermiş oldu. Bu sayede diğer futbolculara da bir nevi gözdağı vermiş oldu.
Maça gelecek olursak... Seyircisiz maçlar zincirimizin sondan bir önceki halkasını oluşturacak olan bu derbi maçın her iki taraf için de önemi son derece büyüktü. Kazanmamız durumunda ligde 7.hafta itibariyle zirvede yalnız kalacak ve giderek zorlaşacak olan fikstürümüz doğrultusunda avantaj elde etmiş olacaktık. Beşiktaş'ın kazanması halinde ise kendi evimizde bir derbi kaybetmiş olmakla kalmayacak aynı zamanda liderlik koltuğunu da rakibe devredecektik. Aslında Beşiktaş hafta başında yöneticisiyle, futbolcusuyla, teknik direktörüyle, menajeriyle ortamı germeye başlamıştı. Galatasaray taraftarının "şovlarını" izleyemeyecek olmasından dolayı duyacakları üzüntüden, kaybetmeleri halinde ligin tadının kalmayacağına kadar bir dünya demeç verdiler. Düşündüm de iyi de etmişler aslında. Ne de olsa çok konuşanın ayağına bulaşacak bir şeyler bulunurdu. Maça "Geçmiş Olsun Özhan Başkan" pankartıyla çıkmaları benim için hiçbir şeyi değiştirmeyecekti. İnsanlar bir gün farklı yüzünü, öteki gün farklı yüzünü göstermemeliydi.
Galatasarayımız ise sahaya "Başkanım Sizinle Her Şeye Varız Biz" pankartıyla çıkarken stadyumda ise Kayahan'ın Seninle Her Şeye Varım Ben parçası çalıyordu. Sanki olumsuzlukların ilk halkası bununla yok olmuştu. Sahada mücadele edecek olan takım da bunun devamını getirecekti. Takımdan bahsetmişken unutmadan sahaya çıkan ilk onbiri de sayayım ki tam olsun, di mi? Galatasarayımız maça kalede Orkun; savunmada Volkan, Song, Servet ve Uğur; orta alanda Hakan Balta, Linderoth, Arda ve Barış; forvette ise Ümit Karan ve Nonda onbiri ile başladı. Kadronun eksik oluşu ya da rüzgârın hep yüzümüze yüzümüze esiyor oluşu pek etkilemedi Aslanlarımız'ı. Karşılaşmanın ilk ciddi pozisyonunu 8'inci dakikada Nonda ile yakaladık. Sol kanattan Arda'nın ortasına kafayı zor da olsa vuran Nonda'nın bu şutu az farkla auta çıktı. Savunmamızın son derece dikkatli oluşu ve rakip yarı alanda başlayan pres Beşiktaş'ı zora soktu ve rakibimiz arka arkaya iki pas yapamaz duruma geldi. 23'üncü dakikada Arda'nın rakip ceza sahası içindeki presi takımımıza korner kazandırdı. Arda'nın kullandığı korner atışında kaleci Hakan Arıkan altıpas içinde topu ıskalayınca Hakan Balta affetmedi: 1-0. Maçın bundan sonraki dakikaları takımımızın kontrolünde geçti. Tam devre arasına 1-0'lık skorla gideceğimizi düşünürken maçın kilit noktalarından biri o dakikada yaşandı. Söz konusu dakikada Beşiktaş savunmasını üçe bir yakaladık. Ancak Ümit Karan sol kanattaki Arda'yı göremeyince kaptırılan top kalemize doğru hızlı bir hücumun başlangıcı oldu. Ceza sahamıza gelen uzun topu kalecimiz Orkun çıkıp almak yerine beklemeyi seçince Rodrigo Tello şık bir vuruşla skora eşitliği getirdi ve devre arasına 1-1'lik skorla gidildi.
Maçın ikinci yarısına Beşiktaş Mehmet Yozgatlı'yı alarak başladı. Amaçları sağdan gelmekti ama Galatasaray'on "solu"nun gücünü bilmiyordu galiba Ertuğrul efendi. Bu yarıda Beşiktaş'ın oyununda herhangi bir değişiklik görülmezken Galatasarayımız ise ilk yarıya göre daha iyi bir oyun sergiliyordu. Daha iyi pas yapıp, daha cesur oynayında pozisyon sayısı da artıyordu haliyle. Nonda'nın arka arkaya girdiği pozisyonlar golle sonuçlanamadı. Ancak dakikalar 76'yı gösterirken Arda üç Beşiktaşlı oyuncunun arasında sıyrıldı ve ceza sahasındaki Ümitle harika bir verkaça girdi. Arda şut pozisyonu bulduğu anda kendini yerde buldu ve hakem Selçuk Dereli penaltıya hükmetti. Yapılan itirazlar her zamanki gibi kararı değiştirmedi ve Shabani Nonda da topu ağlara gönderdi: 2-1. Kalan dakikalar sonucu değiştirmedi ve Galatasarayımız derbiden galip ayrılarak Fenerbahçe ile arasındaki 7 puanlık farkı korurken, Beşiktaşla arasındaki puan farkını da 5'e yükseltti.
Peki maç sonunda neler oldu? Bir kere maçına başlama düdüğüne kadar çeneleri durmayan bazı Beşiktaşlılar susmuş oldu. Aslında susmadılar. İlk goldeki korner ve ikinci goldeki penaltı kararını tartışmaya başladılar. Türkiye'deki derbilerde verilen istisnasız her karar tartışma konusu olduğu için pek fazla üzerinde de durmamak lâzım hani. Zaten bu konudaki en aklı başında yorum bir dediği ötekini tutmayan Beşiktaş teknik direktörü Ertuğrul Sağlam'dan geldi: "Bazı kişiler 'hakem aut olan topu korner verdi. Penaltı olmayan pozisyonu penaltı verdi' diyebilirler. Ama biz bunun arkasına sığınmayacağız. Futbol adına doğruları neden sahaya yansıtamadık, bunları bulmak zorundayız. Önümüzde çok yakın zamanda camiamız açısından önemli bir maç var. Bu maçı bir kenara bırakıp Porto karşılaşmasını düşünmek zorundayız. O maçta alacağımız 3 puan, bu maçın olumsuzluğunu üzerimizden atacaktır. Rakibimizi kutluyorum. Kazanmayı bizden daha fazla istediler"! Aslında bu maç hakkında konuşulacak tek konu maçın tartışmasız tek 10 numarası olan Kalli'dir. Sabah saatlerinde aldığı kararla beni ve birçok Galatasaraylı'yı hayalkırıklığına uğratmış olsa da ilkelerinden taviz vermeyen duruşu, diğer tarafın aksine hafta boyunca "Normal bir maç" diyerek havayı yumuşatmaya çalışması, tüm olumsuzluklara karşın takımı maça çok iyi hazırlaması ve bunların sonucunda kritik Sion maçı öncesindeki bu önemli zaferin kazanılması.
Yazıyı sonlandırmadan önce birkaç oyuncu hakkında da bir şeyler belirtmek istiyorum.
Shabani Nonda; süpersin adamım, hep böyle!
Arda Turan; muhteşem döndün! Sen böyle oynadıktan sonra Lincoln daha çok oturur kulübede.
Tobias Linderoth; hacım biz seni ne iyi etmişiz de getirmişiz.
Servet; bir maçın bir maçına uymuyor. Hep bu maçtaki gibi görmek istiyoruz seni.
Orkun; çok çalışman gerekiyor Orkun, çoook!
Song; savunmada sen de olmasan...
Ümit Karan; artistlik olsa atardın! Kötüydün be oğlum!
Barış; sadece koşmakla olmuyor bu işler...

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Hakan ve Lincoln ün kadrodan çıkarılması aslında çok iyi bir hamle.Hem disiplin açısından hemde diğer oyuncuların kendilerine güveni açısından.Sahada bir Lincoln veya Hakan varsa diğer oyuncularımız bunları garantör sayıp oyunu tam anlamıyla oynamıyor ve oyunu bu iki isime yüklüyorlardı.Bence onların çıkartılmasıyla bu olay tersine döndü ve çokta iyi oldu.