31 Aralık 2007 Pazartesi

Galatasaray: 76 - OYAK Renault: 57

Beko Basketbol Ligi'nde devre arasına bir kala konuk ettiğimiz OYAK Renault'yu 76-57 mağlup ederek ligdeki liderliğimizi devam ettirdik. Sarı kırmızılılar karşılaşmanın ilk 15 dakikalık bölümünde oyununu rakibine kabul ettiremese de ikinci devrede Owens ve Gaines ile sazı eline alınca farkın açılması da kaçınılmaz oldu. Galatasarayımızın ligde üst üste 8.galibiyetine imza atmasında karşılaşma boyunca kaydettiği 24 sayı ile maçın en skorer ismi olan Owens'ın payı büyüktü. Bir başka isim Charles Gaines ise karşılaşmayı 17 sayı 10 ribaund ile noktaladı. Aldığı bu galibiyet ile ligin ilk yarısını lider tamamlamayı garantileyen Galatasarayımız gelecek hafta oynayacağı Efes Pilsen müsabakası öncesinde moral depoladı.

Hagi Altın Çağın Kalbinde

Galatasarayımızın ve dünya futbolunun unutulmaz sol ayağı Gheorghe Hagi son 50 yılın en iyi Rumen futbolcusu seçildi. UEFA'nın 2008 Avrupa Futbol Şampiyonası vizesi alan 16 ülkenin futbol federasyonlarından ülkelerin son 50 yılına damga vuran futbolcusunu seçmesini istediğini bir önceki postta belirtmiştim. Hagi'nin kariyeri hakkında da bilgi veren haberde Hagi'nin şu sözlerine de yer verilmiş: "Futbol benim hayatım. Yani benim için her şey demek. Futbol beni ben yapandır. Galatasaray Romanya'dan sonra benim ikinci evim."
Toplam 16 futbolcu içine iki tane sokmuşuz bile. Normal ama biz Galatasarayız. Üzülmesin başkaları.

UEFA Tescilli Kral

Biz boşuna Kral demiyoruz ona. Sadece attığı, attırdığı goller için, kırdığı rekorlar için Kral diye çağırmıyoruz onu. Türk futbolunun belli bir yere gelmesi için ortaya koydukları, duruşu, insanlığı, kariyeri... Her şeyi ile bir Kral o. Türk futbolu için Metin Oktay'dan sonra gelmiş en büyük golcü... Bir Galatasaray efsanesi; Hakan Şükür.
Çok yazdılar hakkında. Çok çizdiler, karaladılar onu. Ama atmaya kendisini eleştirenleri yanıltmaya devam etti. Çocuktum o atıyordu, büyüdüm o hâlâ atıyor.
UEFA geçtiğimiz günlerde 2008 Avrupa Şampiyonası'na katılma hakkı elde eden 16 ülkeyi kapsayacak olan UEFA Jübile Ödülleri'ni açıkladı. Türkiye'de son 50 yılın en fazla göze çarpan oyuncusu ise Hakan Şükür seçildi. Haberde Hakan için "Hâlâ Milli Takım ve Galatasaray'ı golleri ile sırtladığı" söylenmiş. Hakan'ın Türk futbolunun 90lı yılların başındaki yükselişinde oynadığı rolün gözardı edilemeyeceğinden bahsedilmiş. Ayrıca kariyeri, rekorları hakkında kısa bilgiler verildikten sonra Hakan'ın açıklamalarına yer verilmiş. Kral şunları söylemiş: "Galatasaray bana teklif getirmeden önce çok tereddüt etmişti. Her ne kadar Milli Takım'a Bursaspor'dayken çağrılmış olsam da orada çok iyi bir performans ortaya koyamıyordum. Fakat en sonunda kulübe katıldım ve bu transferden hem Türk futbolu hem de Galatasaray faydalandı. Hiçbir zaman Avrupa'da büyük bir kulübe transfer olmak zorundaymışım gibi hissetmedim. Çünkü Galatasaray zaten yeteri kadar büyüktü."
Büyüksün Kral, hem de çok.

28 Aralık 2007 Cuma

Emre Güngör Galatasaray TV'ye Konuştu

"Biraz heyecanlıyım. Çok büyük bir camiaya geldim. Burada sorumluluklarımın daha fazla olduğunu biliyorum. Umarım bu büyük camiaya layık olacağım. Elimden geleni yapıp bana güvenenleri mahçup etmek istemiyorum.
Kendime çok güveniyorum. Genç yaşıma rağmen kendimi çok tecrübeli hissediyorum. Rigobert Song’un Afrika Kupası’na gidecek olmasından dolayı kendimi kanıtlama adına iyi bir fırsatım var ve inşallah bu fırsatı değerlendiririm.
Galatasaray’a gelmeden önce elbette birileriyle konuştum ama Galatasaray’ı kimseye sormaya gerek yok. Çünkü Türkiye’nin ve Dünyanın sayılı kulüplerinden birtanesi. Geldiğim için çok mutluyum ve buraya layık olmaya çalışacağım. Galatasaray, hedefleri çok büyük bir kulüp ve ben de bu hedeflere imzamı atmak istiyorum.
Galatasaray çok iyi bir takım, dolayısıyla iyi futbolcuları var ve forma şansı bulmak çok zor olacak. Çok çalışarak formayı kazanmak istiyorum.
Bireysel olarak Galatasaray’da başarılı olup iyi işler yapmak istiyorum. Bir başka hedefim de milli takım ve onu da Galatasaray forması altında gerçekleştirmek istiyorum.
Galatasaray ilk yarıda iyi koşan ve iyi mücadele eden bir takımdı. Sakatlıklar üst üste geldi ve sanırım şansızlıklar oldu ama yinede Galatasaray ilk yarı başarılıydı. İnşallah ikinci yarıda da başarılı olup şampiyon oluruz.
Galatasaray taraftarı çok büyük bir taraftar. Onların önüne çıkacağımı düşündüğümde çok heyecanlanıyorum. Umarım onlara güzel maçlar izlettiririz ve başarılara beraber imza atarız.
Ali Sami Yen’de çok maç oynadım. Ali Sami Yen’de taraftarın etkisi çok fazla oluyor. İnşallah onları da arkamıza alıp büyük başarılara birlikte koşacağız."

26 Aralık 2007 Çarşamba

Mutlu Akü Selçuk Üniversitesi: 68 - Galatasaray: 87

Geçtiğimiz hafta Türk Telekom'u devirerek Beko Basketbol Ligi'nde liderlik koltuğuna oturan Galatasarayımız 13.hafta mücadelesinde konuk olduğu Mutlu Akü Selçuk Üniversitesi'ni 87-68 mağlup etti ve Türk Telekom'un Antalya Kepez Belediyesi'ne yenildiği haftada ikinciyle arasındaki puan farkını 1'e yükselterek liderlikteki yerini korudu.
Deplasmanda oynamasına karşın rakibi karşısında son derece etkili bir oyun ortaya koymayı başaran takımımız ilk yarıyı özellikle Dee Brown'ın dış atışlardan bulduğu sayılarla 54-34 önde kapatmayı başardı. Galatasarayımız etkili oyununu ikinci yarıda da Gaines, Hite ve Brown üçlüsü ile sürdürerek karşılaşmadan 19 sayılık farkla, 87-68 galip ayrılarak üst üste yedinci galibiyetini aldı.
Karşılaşmanın en skorer ismi kaydettiği 24 sayı ile Dee Brown oldu. Dee Brown aynı zamanda takımın yaptığı toplam 17 asistin 7'sine de imzasını attı.

Emre Güngör Galatasaray'da

Galatasarayımız devre arası transfer döneminin ilk transferini Ankaragücü'nün 23 yaşındaki stoperi Emre Güngör'ü 1 Milyon Dolar bonservis bedeli karşılığında renklerine bağlayarak gerçekleştirdi.

25 Aralık 2007 Salı

Anket Sonucu

Yaklaşık 2 haftadır blogun sağ tarafında dönmekte olan ve katılımcılardan Fenerbahçe yenilgisi sonrası takımın durumu hakkında oy kullanmalarını bekleyen güzide anketimiz bundan birkaç gün evvel nihayete erdi. Yandaki resimde de göreceğiniz üzere ankette sorulan soru kelimesi kelimesine şu şekildeydi: "Fenerbahçe yenilgisi takımı etkiler mi?". Ankete verdikleri oylarla katılan 46 ziyaretçiden 15'i sağladıkları %32'lik oranla anketin en çok oy alan şıkkını belirledi. Buna göre oyların %32'lik kesimini oluşturan bu 15 kişinin oyları "Kupayı bile alırız" şıkkına gitmiş. Aferin onlara, benim oyum da o şıkkaydı zaten. Ehem, şey, neyse...
En yüksek oy alan ikinci şık ise "2006'yı hatırlatmak isterim" olmuş. Tercihini bu şıktan yana kullananların oranı %28, katılımcı sayısı ise 13.
Oyların %26'sına sahip olan "Alıştık artık, bir şey olmaz" şıkkına oy verenlerin sayısı ise 12. Kalan 6 kişinin oluşturduğu %13'lük kesim ise oylarını "Artık toparlanamayız" şıkkı için kullanmayı tercih etmişler. Öyle olsun...
Tüm katılımcılara teşekkürler.

Gençlerbirliği OFTAŞ: 0 - Galatasaray: 0

Hava muhalefetim sebebi ile izleyemedim maçı. İyi ki de izlememişim. Yenilmişiz, hem de bunu pozisyona dahi giremeden başarmışız. Bir de ligin ilk yarısını üçüncü sırada tamamlamışız. Hakkımızda hayırlısı bundan sonra...

DÜZENLEME: Yenilmek mi? Onu da nereden çıkarmışım?

23 Aralık 2007 Pazar

Galatasaray: 72 - Türk Telekom: 70

Beko Basketbol Ligi'nin 12.haftasında sahamızda konuk ettiğimiz Türk Telekom'u 72-70 mağlup ederek liderlik koltuğunun yeni sahibi olduk. Önce Beşiktaş, son Fenerbahçe, şimdi de Türk Telekom... Artık kanıtlamış olmamız lâzım kendimizi birilerine.
İlk yarısı büyük bir çekişmeye sahne olan maçta savunmada yapılan hatalar sonucu soyunma odasına 37-43 geride girdik. Ancak geldiği noktaya yaptığı müdafa sayesinde gelen Galatasarayımız ikinci yarı ile birlikte toparlandı ve maçın sonuna dek rakibine sadece 27 sayı için izin verdi. Bu yarı ile birlikte sazı ellerine alan Hüseyin, Cüneyt ve Brown üçlüsü skoru Galatasaray lehine çevirmeyi başardı. 36.dakikada skoru 67-60'a getiren Galatasarayımız bu dakikadan sonra savunmada ve hücumda art arda hatalar yapınca Türk Telekom 8-0'lık bir seri yakalayarak yeniden öne geçti. Son saniyeleri taktik fauller ile geçen karşılaşmada Ankara ekibi son hücumundan eli boş dönünce Galatasarayımız sahadan 2 sayı farkla galip ayrılarak 12.haftanın sonunda ligin yeni lideri oldu. Çok güzel oluyoruz çok!

Rakibimiz Bayer Leverkusen

UEFA Kupası'nde 3.tur ve 4.tur kuraları cuma günü İsviçre'nin Nyon kentinde çekildi. Galatasarayımız grubunu üçüncü sırada tamamladığı için grubunu lider olarak tamamlayan bir ekip ile eşleşecekti. Kura sonucu rakibimiz Almanya'nın kuvvetli ekibi Bayer 04 Leverkusen oldu.
Rakibimiz 1987-1988 sezonunda UEFA Kupası'nı müzesine götürmeyi başarmış, 2001-2002 sezonunda da Şampiyonlar Ligi'nde final oynamış, ancak Real Madrid'e 2-1'lik skorla boyun eğmişti. Bayer Leverkusen bu sezon UEFA Kupası'nda ilk turda eşleştiği Leiria'yı 3-1 ve 3-2'lik sonuçlarla elemiş ve gruplarda Spartak Moskova, FC Zurich, Sparta Prag ve Toulouse ile mücadele etmeye hak kazanmıştı. Grubunda yaptığı dört maçın sonunda topladığı 9 puan ile liderlik koltuğuna oturmuştu. Grupta aldığı tek yenilgiyi Rus temsilcisi Spartak Moskova'dan 5 gol yiyerek almış, grubun son maçında da FC Zurich'i deplasmanda 5-1 mağlup etmeyi başarmıştı.
Rakibimiz bu sezon Bundesliga'da da oldukça başarılı bir grafik çizmekte. Ligin ilk yarısı boyunca oynadığı 17 maçta topladığı 30 puanla dördüncü sırada yer almaktalar. Kadrolarında emektar kaptan Carsten Ramelow, Bernd Schneider, Tranquillo Barnetta, geçen yılın gol kralı Theofanis Gekas, Stefan Kiessling, Sergej Barbarez ve Manuel Friedrich gibi isimleri bulunduran Alman ekibi ile ilk maçımızı 14 Şubat 2008 tarihinde Ali Sami Yen'de, rövanş maçını ise 21 Şubat'da Bay Arena'da oynayacağız.
Galatasarayımız turu geçtiği takdirde kupanın 4.turunda FC Zurich - Hamburg eşleşmesinde tur atlayan ekip ile mücadele edecek.

Panionios: 2 - Bordeaux: 3

Galatasarayımız UEFA Kupası'nda adını 3.tura yazdırdı. Durun bi' dakika ya, bu cümlede bir yanlışlık var. Doğrusu; "Bordeaux, Galatasaray'ın adını UEFA Kupası'nda 3.tura yazdırdı" olmalıydı. Evet, böylesi daha doğru olur.
Öncelikle bu maç yazısı neden bu kadar geç oldu, onun açıklamasını yapmak gerek. Efendim, sinirli olduğumdan ötürü değil, aştım ben o işi geride bıraktığımız 3 günde. Biz de insanız değil mi, bayram girdi araya böyle oldu.
Bilindiği üzere Galatasarayımız perşembe gecesi UEFA Kupası'nda kaderini tayin edecek Austria Wien maçına çıkacaktı. Mutlaka kazanamamız gerekiyordu ama bu bile yetmeyecekti bize. Bordeaux'nun da Panionios deplasmanından puan alması gerekiyordu. Yalnız maçtan bir gün evvel Fransız temsilcisinin Yunanistan'a 15 kişilik genç bir kadro ile gitmesi içimize kurt düşürmedi değil. Fransızların yaptığı hangi etik kurala uyuyordu tartışılır.
Her iki maç aynı anda başladı. Panionios kazandığı takdirde bir üst tura çıkacağının bilinciyle ilk 20 dakika içinde bulduğu iki golle 2-0 öne geçti. Her şey o anda bitmişti sanki. Bu arada Ali Sami Yen'de oynanan bizim maçta ise 5000 seyirci "Goooll" diye haykıramamıştı henüz! Morali bozulan Galatasaraylı futbolcular artık kazanmalarının bile bir işe yaramayacağını anlamış gibiydiler. İnsan kendi işini kendi görmeli tabii. Sonra Bordeaux Yunanistan'da 36.dakikada kaleye çektiği ilk şutta golü buldu ve soyunma odasına 2-1 geride gitti. Ali Sami Yen'deki 15 dakikalık bekleyişe de yine golsüz girildi. Taraftarın siniri bozuluyordu.
Derken ikinci yarılar başladı. Kendi takımının bir halt edemeyeceğini anlayan taraftar artık Yunanistan'daki maçla ilgilenmeye başladı. Bordeaux tüm dedikoduları söndürürcesine bir gol daha attı Panionios'a ve skora dengeyi getirdi. İşte o anda Ali Sami Yen tribünleri ilk defa "Gooll" sesi ile inledi. Kendi takımının golü için değildi bu haykırış. Maçların son 10 dakikasına girildiğinde Bordeaux inanılmazı yaptı ve adeta "Siz ne kadar istemeseniz de Avrupa Galatasaraysız olmaz, bizden size armağan olsun bu gol" dercesine üçüncüyü gönderdi Yunan takımının ağlarına. Sevinsek mi üzülsek mi bilemiyorduk ama o anki skorlar takımımızın UEFA Kupası'nda 3.tura yükselmesine yetiyordu. Yazının başında mutlaka kazanmamız lâzım demiştim galiba, demek ki değilmiş. Maçlar bu skorlarla bitti ve Panionios ile aynı puana sahip olmamıza rağmen averajımız daha iyi olduğu için grup üçüncüsü olarak bir üst tura çıktık.
Maçtan sonra kimi Galatasaraylı bayrama erken bir adım atarken, kimileri garip düşünceler denizinde yüzüyordu. Ve futbolcular tabii ki... Bu yazının başlığı "Galatasaray: 1 - Austria Wien: 0" bile olamadıysa bunun sorumlusu sizlersiniz. Elalemin şeyi ile gerdeğe de soktunuz ya bizi, helal olsun ne diyeyim! O değil de maçtan sonraki halinizi merak ettim şimdi. Acaba sevinip turu kutladınız mı? Çünkü sevinmek değil başlarınızı ellerinizin arasına alıp düşünmek hakkınızdı.

19 Aralık 2007 Çarşamba

Kral Hapse, Tacı Sahte Krala

Galatasaray stadyumunun temeli atıldı diye sevinçten taraftara sırtında Metin Oktay yazan 20 bin forması dağıtılmış. Çok sevindirici, keşke bir tane de benim olsaydı. Bir televizyon kanalında Can Bartu da bu sevince ortak oldu, bu jesti akıl edenleri kutladı. Metin Oktay'ı anarken gözleri doldu, sesi titredi. Bartu ki mağrurdur, kendinden başkasını beğenmez ama Metin Oktay hariç.
Geçenlerde onu böyle "hariç" kılan, onu böyle efsanelere karan bir göstergeye daha rastladım. Meğer Metin Oktay "sekiz gün eksik askerlik yaptığı" gerekçesiyle 45 gün hapsedilmiş. Efsane topçu İzmir'de İkici Lig Gol Kralı olduğu 1955'te beş yıllığına bir Chevrolet otomobil karşılığında Galatasaray'a transfer olmuştu. 1959'da ise Fenerbahçe ağlarını "yırtan" golünü atmıştı.
Askerdeyken özel izinlerle maçlara çıkıyordu. Ancak maçta olduğu gün askerliğine sayılmıyordu. Yani maç için izin aldığı gün askerliğine ilave ediliyordu. Böyle sekiz izin kullandı, sonra da terhis olup askerliğini tamamladı. 1960'da Metin Oktay bu sekiz gün için aranmaya başlandı. Bunu ilk haber alan gazeteci Halit Çapın olmuştu. 14 Eylül 1960'da Milliyet gazetesi birinci sayfadan haberi şöyle duyurdu: "Polis ve savcının aradığı 40 bin kişi tarafından alkışlanıyor, golleri atıyor ama bir türlü yakalanamıyor. Oysa asker kaçağı Metin Oktay, bugün sahaya çıkıyor." Bu haber üzerine Metin Oktay ertesi gün maça çıkamadı, tutuklanıp cezaevine kondu.
Toptaşı ve Paşakapı cezaevlerinde 45 gün yatan Metin Oktay, daha sonra sekiz günlük askerlik borcunu ödemek üzere İzmir'deki birliğine teslim edildi.
Onun Toptaşı günlerini Memet Fuat "Tribünden Palavra Anılar" adlı kitabında şöyle anlatır: "Bir haber dolaştı: Metin Oktay Toptaşı Cezaevi'ndeymiş. Hep birlikte onu ziyarete gidecekmişiz. Araba vapuru iskeleye yanaşınca, bağrış çağrış çıkıp çarşının içinde Ahmediye'ye doğru başladık yürümeye başladık, bayağı bir gösteri yürüyüşü. Bu kez pencerelerden sarkıyor insanlar. Onların ilgilendiğini görünce, büsbütün şımarıp inletiyoruz ortalığı: Metin! Metin! Toptaşı'na ulaştığımızda sokaklara zor sığıyoruz. Bu nasıl bir sevgi!"
Metin Oktay'ın ne zaman adı geçse Bartu gibi benim de gönlümün bam teli sızlar. Bu nedensiz değil. Ona ömrünün son günlerinde çok ayıplar edildi. Ama o nasıl sekiz günlük askerlik borcunu gıkını çıkarmadan 45 gün ceza yatarak ödemişse, bu saldırılar karşısında da vakur ve tenezzülsüz tavrını sürdürmeyi bilmişti.
Onun asaletine iki örnek daha vereyim: 1968-69 sezonunda 17 golle krallık tacına Göztepeli Fevzi Zemzem de ortaktı. Ancak Fevzi, centilmenliğin hasını göstererek, tacı Metin Oktay'a bırakmıştı. Kral bu tacı, bir sezonda 38 gol atarak çoktan hak etmişti. Yıllar sonra Tanju Çolak bu rekoru, Yusuf'un altı pas içinde, kendi atacakken ikram ettiği, düpedüz 'şike' bir golle kırdı.
Maalesef bu konuda basından mânâlı tek tepki, "Metin olsaydı o golü atmazdı" diyen Rauf Tamer'den gelmişti. O sıralar TRT'de çalışan Ali Kırca ise, hemen bir taç devir-teslim töreni düzenleyerek, Kralı tacıyla birlikte Ankara'da canlı yayına davet etmişti. Kral, güya yeni krala tacını devredecekti. Metin Oktay, bu rolü içine sindiremedi ama kibarlık icabı geri de çeviremedi. Kendi gitmeyip tacı kargoyla Ankara'ya yolladı. Ali Kırca'nın bu reyting işgüzarlığı yüzünden Kralın tacı sahte kralın elinde kaldı.
Metin Oktay'a yapılan bir başka ayıpsa, Galatasaray'ın Florya tesislerine dikilen güya heykelidir: Kral elinde bir topla öyle hazır-ol'da, ruhsuz bir ifadeyle kazık gibi dikiliyor. Ayrıca küçücük. Oysa öyle mi olmalıydı! Taraftarın gönlünde, onun havada süzülerek çaktığı meşhur volesinin heykeli var. Fondaysa "yırtılmış fileler"...


Ümit BAYAZOĞLU
KAYNAK: http://www.ntvspor.net/pages/18147.ASP

Galatasaray: 101 - Hanzevast Capitals: 67

Galatasarayımız ULEB Cup'taki 7'nci maçında daha önce deplasmanda 93-60 mağlup ettiği Hollanda temsilcisi Hanzevast Capitals'i Ayhan Şahenk Spor Salonu'nda 101-67 gibi ezici bir skorla mağlup edip puanını 10'a çıkardı. Yedinci maçlar öncesinde grupta lider durumda bulunan Akasyavu Girona da mağlup olunca takımımızın grup liderliği iddiası da güçlendi. Maçın en skorer ismi 24 sayı kaydeden Robert Hite oldu.

18 Aralık 2007 Salı

Federasyon Kupası Galatasaray'ın

Sutopunda 2007/2008 sezonu Federasyon Kupası'nı son maçında İYİK'i 17-3'lük skorla mağlup eden Galatasaray kazandı. Sevin Galatasaraylı, eğlen, göbek at, kap bayrağını sokaklara çık. Hakkındır senin bu!

Galatasaray: 2 - Sivasspor: 0

Garip bir adamım ben. Garip olduğum kadar da bahtsızım. Uzun zamandır peşimi bırakmıyor lanet olasıca kutup ayısı. Sivasspor maçının İstanbul'dan Antalya'ya denk geldiğine mi üzüleyim, havalimanında 2 aylık bir aranın ardından gördüğüm annem ve babama ettiğim ilk kelamın "Maça kadar eve yetişir miyiz?" olduğuna mı ne diyeceğimi bilemeyeyim, inanın bilmiyorum, gerçekten!
Ali Sami Yen'de cuma gecesi lig lideri Sivasspor'u ağırladık. Ligde son iki maçtır kazanamış olduğumuzu da göz önünde bulundurursak takım için son derece kritik olduğu da aşikârdı. "Ya kazanacağız ya da kazanacağız" maçıydı bizim için.
Maçtan günler önce kulüp sürpriz yapmış ve maç biletlerini yarı yarıya indirdiğini açıklamıştı. Ayrıca bilet alan taraftarlar paralarının yarısını ceplerinde tutarken bir de Metin Oktay forması alacaklardı stadyum girişinde beleşten (güzel kafiye oldu, ıhm). Bunun da etkisi olacak ki uzun bir aranın ardından ilk kez Ali Sami Yen tribünleri iğne atılsa yere değmeyecek cinstendi. Yeni Açık Alt bile doluydu, gerisini siz düşünün.
Her hafta sürpriz kadro ile sahaya çıkmayı adeta gelenek haline getirmiş olan Kalli bu hafta sahaya şu ilk 11'i sürdü: kalede Orkun; savunmada Uğur, Bouzid, Servet, Hakan; orta alanda Barış, Sabri, Mehmet ve artiz Arda; ileride ise Hakan ve Nonda.
Maçın zor geçeceği belliydi ancak sağolsunlar Sivassporlu futbolcular bizim için biraz daha kolaylaştırdılar. Henüz 6'ncı dakikada Sedat ve 13'üncü dakikada da Balili sakatlıkları yüzünden oyundan alındılar. Bilhassa Balili oynadığı kısa zaman diliminde bize maçın sonunu getirtmemeye kararlı bir oyun ortaya koyuyordu, iyi sakatlandığı :) Bu dakikadan sonra ipleri ele geçiren Galatasaray yüklenmeye başladı. Rakibi sahasına hapsediyorduk ama pozisyon bulamıyorduk. Nasıl mı oluyor bu? Vallahi çok güzel oluyor! Feldkamp takıma "Durmadan kanatlardan oynayacaksınız, her topu ceza sahasına şişireceksiniz" deyince soyunma odasında oluyor vallahi. Tüm bunlara bir de bulduğumuz ender pozisyonlardaki bitiricilik eksikliği de eklenince buyurduk cenaze namazına.
Bitti ilk yarı!
İkinci yarı başladı. Mıknatıslı futbolcular oyuna hazır! Hmm, aklıma Pro Action Football geldi nedense. Oyuncuların kafasına kafasına vuruyordunuz onlar da şut çekip, gol atıyordu. Bizim futbolcuların kafasına vurulmuş olacak soyunma odasında ki ikinci yarı biraz daha takım gibi oynamaya başladılar. Kanatlardan bahsetmeyeceğim. Biraz Arda'dan bahsedeceğim, biraz da Servet'ten. Bu maçta adamı hasta eden futbolcuların başında Arda gelirken, adamı mutlu eden iki oyuncudan biri de Servet'ti. Arda Turan beyefendi 70 dakika boyunca kullandığı yaklaşık 10 korner vuruşunu yarısını ceza sahasına bile gönderemeyecek şekilde heba etti. Bu kornerlerde biz deli olduk tabii. Kendisi sırıtmakla meşguldü, görmemiş olabilir. Ama Servet gördü, yaşadı. Her kornerde 90 metre koştu rakip ceza sahasına. Sonra Arda orta açamadı. Servet bir 90 metreyi daha geri koştu, bir boka yaramadı koşuları. En sonunda da patladı Arda'ya. O da kendisini savununca gerildi ortalık. Feldkamp oyundan aldı Türk Messi'yi, Arda buna da içerledi ve doğruca soyunma odasına gitti. Çeksin biri şunun kulağını canım!
83'üncü dakikada maçın başından beri insanı inleten adam Uğur çıktı sahneye. Sağ kanattan sıfıra indi, çalımı bastı, ceza sahasına bakıp da ortaladı, Nonda'ya sadece kafa ile dokunmak kaldı: 1-0. Golden bir dakika sonra yine Uğur çıktı sahneye. Ceza sahasında kaleye sırtını dönen ve yine rövaşataya hazırlanan Ümit'i gördü. Ümit ıskaladı, savunma sektirdi, ceza yayında Barış sert vurdu, Şampiyonlar Ligi finalinde kupayı getiren golü atmışcasına sevindi: 2-0.
Maç bitti. İlk yarının bitmesine 1 hafta kala lideriz yine. Allah çarşamba gecesi ağlatmasın. Amin!

15 Aralık 2007 Cumartesi

TTNet Beykoz: 70 - Galatasaray: 86

Potanın Aslanları dur durak bilmiyor efendim. Geçtiğimiz hafta Fenerbahçe'yi mağlup eden Galatasaray'ımız bu hafta da deplasmanda karşılaştığı rakibi TTNet Beykoz'u 16 sayı farkla, 86-70 mağlup ederek ligdeki üst üste 5.galibiyetini alarak maç fazlasıyla liderlik koltuğuna oturdu. Maça tutuk başlayan takımımıza Gaines, Hüseyin ve Owens'ın bulduğu sayılar ilk periyodu önde tamamlayabilmek için yetmedi ve ev sahibi takım çeyreği 22-15 üstün tamamladı. İkinci periyotta da etkili bir oyun ortaya koyan Beykoz, Galatasaray'ımızın dirençli oyunu karşısında farkı açamasa da devre arasına 45-41 önde girdi. Galatasarayımız karşılaşmanın üçüncü çeyreğinde sazı eline aldı ve maçın başından beri ilk defa 25.dakikada öne geçmeyi başardı: 50-49. Karşılaşmanın son çeyreğine girilirken sarı-kırmızılı takımımızın 65-59'luk üstünlüğü göze çarpıyordu. Son periyotta ise son derece rahat bir Galatasaray izledi sporseverler. Takım bu çeyrekte muhteşem bir isabet yüzdesiyle oynayınca fark da giderek açılmaya başladı. Gaines, Hite ve Owens sahne aldı, fark 16 sayıya dek çıktı, zaman sıfıra doğru hızla aktı ve bitti: 70-86.
Maç takımımızın rahat aldığı galibiyetle biterken maça damgasını vuran isimse Robert Hite oldu. Hite kaydettiği 24 sayı ile maçın en skorer ismi olurken bu 24 sayının 21'ini attığı 3 sayılık atışlarla buldu.
Hafta içinde takımın ULEB Cup'tan yorgun olacağını bile bile cumartesi günü oynanacak olan maçı cuma gününe alan federasyona sevgilerimizle...

14 Aralık 2007 Cuma

Bir Rüyaydı Sevdamız

Yanlış olmasın ama sanırım sene 1997 idi. O zamanlar her konuda efsane olan başkan Faruk Süren vardı başımızda. Belki de görev süresi boyunca ortaya attığı en mantıklı, en adamakıllı iş Yeni Ali Sami Yen Stadyumu Projesi'ydi. Türkiye'de birşeylerin değişmesi lâzımdı ve buna da Galatasaray öncü olmalıydı. Yeni, modern futbola elverişli bir stadyum inşa edilmeliydi. Galatasaray ülkenin en iyi ve en modern stadyumuna sahip olacaktı. Hazırlıklar tamamlanmıştı. Öyle ki yazılı ve görsel reklamlardan tutun da lansman gecelerine kadar ilerletilmişti. Ne olduysa ondan sonra oldu zaten. Yeni Ali Sami Yen Stadyumu maket olmaktan öteye gidemedi yıllar boyu. Süren 2001 yılında kulüp başkanlığı görevini tamamladıktan sonra kulübün başına Mehmet Cansun geçtiğinde Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu'nu yenileme çalışmalarını bitirmek üzereydi. Her ne kadar Mehmet Cansun da kendisinden önceki başkan gibi iddialı demeçler verse de boş bir araziye kürek dahi çakamadı. Sarı kırmızı renklere gönül verenler her seferinde karton parçaları görmekten usanmıştı. Haliyle taraftarın en büyük isteği giderek rüya olmaya başlamıştı. Cansun'un kısa dönemlik başkanlığı sona erdiğinde olanlar da malum. Özhan Canaydın kulübün başına bir geldi pir geldi. Üst üste yapılan hatalar, taraftarın kendisine sırt çevirmesi... Üstelik Fenerbahçe'den sonra Beşiktaş da İnönü Stadyumu'nu yenilemişti. İlk olmak isteyen Galatasaray'da hâlâ "tık" yoktu.
Aradaki boşlukları atlıyorum. Devletle Seyrantepe konusunda anlaşma sağladı kulüp. Ali Sami Yen Stadyumu üzerindeki hakkından kulüp vazgeçinde, devlet Seyrantepe'ye yapılacak yeni stadın 49 yıllık kullanım hakkını Galatasaray'a verdi. 10 yıl sonra işler yolunda gidiyordu ancak taraftar ilk kazmayı görmeden inanmak istemiyordu. Dün gördük ilk kazmayı. Artık adı Aslantepe olan Seyrantepe'ye büyük bir törenle atıldı yeni stadımızın temeli. Azami 2 sene içinde tamamlanacak olan stadyumla birlikte Galatasaraylılar belki Türkiye'nin ilk modern stadına sahip olamayacak ama en modern stadyumuna sahip olacağı kesin. Keyfini sür Galatasaraylı. Çık dışarıya koş, eğlen, zıpla. İçkiyi fazla kaçırma. Ya da kaçır anasını satayım, hak ettiniz siz bunu!

13 Aralık 2007 Perşembe

Sivasspor Maçı Biletleri

Yönetimden yapılan açıklamada yarın Ali Sami Yen Stadyumu'nda konuk edeceğimiz lig lideri Sivasspor maçı için bilet fiyatlarında %50'lik bir indirime gidildiği belirtildi. Üstelik forma promosyonu da cabası olacakmış. Yani Kapalı Üst'e gitmek istiyorsunuz diyelim. Bilete 80 YTL yerine, 40 YTL vereceksiniz. Bununla da yetinmeyeceksiniz... Bir de Metin Oktay forması sizin olacak.
Yönetim her ne kadar bu kampanyayı bugün temeli atılacak olan Aslantepe Projesi'nin şerefine yaptığını duyursa da deli gönlüm bu kampanyanın üst üste alınan başarısız sonuçlar yüzünden bu önemli maçta tribünlerin dolması için hazırlandığını söylüyor. Öyle ya Sivasspor'u da yenemezsek artık biraz zor toparlanacağız. Ulan ne güzeldi her şey sene başında!

10 Aralık 2007 Pazartesi

Kendi Göbeğini Kendin Kesmek

Biraz geç oluyor bu yazı. Geçen hafta cuma günü yazmalıydım ama unutmuşum, insanlık hali. UEFA Kupası'nda grubumuzdaki hâlimiz malum. Panionios karşısında aldığımız 3 puan bizi bir nebze olsun rahatlatmıştı ki geçen hafta bay geçtiğimiz 4.maçlar sonunda Avusturya'dan gelen haber hepimizi son derece üzdü. Austria Wien karşısında yapacağı maça kadar 2 maç yapmış olan Yunanistan temsilcisi Panionis bu 2 maçta sadece 1 puan toplamıştı. Kalan 2 maçından 6 puan alması halinde puanını 7'ye çıkartacak ve bizim Austria Wien'i yenmemiz bile işe yaramayacaktı. Yaramayacak da. Çünkü artık kendi göbek bağımızı kendimiz kesemeyeceğiz. Panionios, Austria Wien deplasmanında 90+1'de attığı golle güldü ve puanını 4'e çıkararak 3.sıraya yerleşti. Önümüzdeki hafta oynanacak olan grupların son maçlarında Panionios grupta liderliği garantilemiş olan Fransız temsilcisi Bordeaux'u ağırlayacak. Yunan takımı o maçtan da 3 puanla ayrıldığı takdirde bizim Ali Sami Yen'de grubun iddiasız takımı Austria Wien'i yenmemiz bile işe yaramayacak. Allah korusun bu tablo gerçekleşirse ve kimisinin 4 puanla bir üst tura çıktığı grup maçlarında 6 puan toplamış olmamıza karşın 3.tura çıkamazsak kusura bakmayın ama ben koyarım böyle adalete.

Galatasaray: 88 - Fenerbahçe: 77

Ne varsa basketbolcularımızda var. Sarı kırmızı renklerin, Galatasaray formasının hakkını sonuna kadar veren bir şubemiz varsa o da basketbol şubemiz. Tekerlekli sandalye basketbol takımımız ve su topu takımımızın da hakkını yemek istemem ama böyle bir cümle ile başlamanın vurucu olduğunu düşündüm. Basketbol takımımız hakkında sene başında nelerin yazılıp çizildiğine bundan önceki yazılarımda az buçuk değinmiştim. Özetlemek gerekirse biz şampiyonluk kelimesini ağzımıza almakla büyük yanlış yapıyormuşuz. Şampiyonluğun aday adayı dahi değilmişiz. Nereye kadar gidebilirmişiz ki? Ligin başında çizdiğimiz üstün performans kolay takımlarla karşılaşmış olmamızın neticesiymiş. Fikstür zorlaştığında görmeliymişiz Galatasaray'ı. Haftalar ilerliyor ama nedense fikstür bir türlü zorlaşamıyor. ULEB Cup'ta da zorlaşamadı, ligde de zorlaşamadı nedense. Bundan 3 hafta evvel Galatasaray'ın akıbetinin sırasıyla oynayacağımız Beşiktaş, Kepez Belediyesi ve Fenerbahçe maçları sonunda belli olacağını yazmıştı bazı spor yazarları. Galatasaray önce Beşiktaş'ı, ardından da Kepez Belediyesi'ni deplasmanda yıktı. Hafta sonları ligdeki rakipleriyle ilgilenen Galatasaray hafta içleri de Avrupa'daki rakiplerini yenmekle meşguldü ki buna değinmeyeyim bile. Neyse gazetecilerin ve rakip takım taraftarlarının çizdiği 3 maçlık zincirin son halkasında Fenerbahçe'yi ağırlayacaktık. Kimine göre şansımız sıfırdı... Biz "kimi" olmayanların ise inancı tamdı.
Pazar günü Ayhan Şahenk'te muhteşem bir atmosfer vardı. Ne maçtan önce Solomon'un giydiği formaya yakışan çirkef tavırları, ne Rasim Başak'ın Galatasaray taraftarına çektiği "siktir"i ne de Mirsad'ın şaklabanlıkları etkilemişti bizi. Biz sadece ve sadece galibiyete inanmış ekibimize galibiyeti almasında yardımcı olmak için oradaydık. Kimilerinin bizi sinirlendirip taşkınlık çıkarmamız ve dolayısıyla tribünlerin boşaltılması için yaptığı hareketlere sadece küfür ederek karşılık verdik. Önce Solomon'a küfrettik, sonra da Rasim'e. Bunları yaparken Mirsad Türkcan ve tabii ki Ömer Onan'ı da boş geçmedik. Ancak hiçbiri maç başladıktan sonra 40 dakika boyunca basketbolcularımızın sahada ettiği küfür kadar etkili olmadı.
Hakemin topu havaya atmasıyla maçın durması bir oldu. Atılan konfetiler toplanmalıydı öncelikle. Maç tekrar başladı. Muhteşem tezahüratlarla inledi 3500 kişilik Ayhan Şahenk. Maçın ilk 5 dakikalık süresi itibariyle skorda 12-5'lik üstünlük kurduk. Periyot sona erdiğinde skorda 22-18'lik üstünlüğümüz göze çarpıyordu. Tezahüratlar devam ederken Fenerbahçeli sporcular kadar yabancı oyuncularımızda atmosferden etkileniyordu. Yalnız bir tarafın bacakları titrerken, diğer taraf kamçılanıyordu.
İkinci periyotta da Aslanlarımız oyunda kontrolü elinde bulundurdu. Her ne kadar çeyreğin başlarında Fenerbahçe skora dengeyi getirse de yeniden toparlanan takımımız Hite, Cüneyt, Hüseyin ve Erdem'in 3 sayılık basketleri ile farkı 9 sayıya çıkardı. Kalan dakikalarda savunmada yapılan hatalar sonucu Fenerbahçe devre arasına farkı 4 sayıya indirerek girdi.
Üç periyot ise daha hızlı başladı. Her iki takımda hücumda sayı buldu. Galatasarayımız Hüseyin ve Owens ile sayılar buldu. Hüseyin attığı her sayıdan sonra taraftara koştu, formasını öptü. Onun adını haykırdık biz de. Periyodun son dakikasına girilirken takımımız farkı 15 sayıya çıkararak skoru 62-47'ye getirdi. Kalan dakikada Damir Mrsiç'in kaydettiği iki 3 sayılık atışa mani olamayınca karşılaşmanın son çeyreğine 64-53'lük üstünlükle girdik.
Fenerbahçe'yi bilirsiniz. Galibiyet alamayacaklarını anladıkları an yapmayacakları çirkeflik yoktur. Eğri oturup doğru da konuşmak lâzım son yıllarda Fenerbahçe'ye karşı şansımız yaver gitmiyor. Kendilerine karşı kaybettiğimiz maçlardan sonra sahanın ortasına hindi getirip, Galatasaray tribünlerine spotları doğrultmalarından tutun da sporcularımızın üzerlerine yağdırılan yumurtalara kadar görmüşüzdür. Dahası da vardır. Merak eden olursa açıklamaya hazırım. Hep efendi bildiğimiz adamlar bile sarı lacivertli formayı giydiği an bir anda farklı olur. Fenerbahçe hamuruna bürünür. Aralarına yeni katılanlara artık nasıl bir Galatasaray nefreti aşılıyorlarsa her maçta yapmadık şey bırakmazlar. Pazar günü oynanan basketbol karşılaşmasının son periyodunda Solomon isimli Fenerbahçeli basketbolcu oyuncumuz Dee Brown'ın sıkı savunmasınu alt edemeyince işi çirkefliğe vurmaya başladı tahmin edebileceğiniz üzere. Attığı bir sayı sonrasında Dee Brown'ın kulağına bir şeyler fısıldadı, sonra döndü taraftara hareket çekti. Neyse ki basketbolcularımız işi bize bırakmadı ve cevabını sahada verdiler. Arka arkaya atılan NBAvari smaçlar ile biz delicesine coşarken Solomon efendi ve takım arkadaşları kahrolmakla meşguldüler. Müsabakanın 34.dakikasına gelindiğinde skor tabelasında takımımızın 68-58'lik üstünlüğü göze çarpıyordu. 36.dakika ise Galatasaray yakaladığı 10-3 seri ile farkı bir anda 17 sayıya kadar çıkardı; 78-61. Bu dakikadan sonra mağlubiyeti kabullenmiş rakibi karşısında oyundaki üstünlüğünü sürdüren Galatasarayımız sahadan 88-77'lik üstünlükle ayrılarak hem puan tablosunda rakibini arkasına aldı hem de "Bu takım şampiyon olamaz" diyenlere "Bir daha düşünün" mesajı gönderdi.
Bu sene baskette tarih yazmadan ve kupaları şirketlere bırakmadan önce 10.hafta sonunda oluşan puan tablosuna bir bakalım.

9 Aralık 2007 Pazar

PAF Ligi: Fenerbahçe: 0 - Galatasaray: 1

Bu yazıyı neden mi yazıyorum? Hani bazıları işlerine geldiği gibi yorum yapmayı çok seviyorlar ya, işte bu kez de bizim işimize geliyor olsun. Gerekçemi de "Galatasaray ile Fenerbahçe çelik çomak oynasa bile önem arzeder" sözüne dayandırıyorum. 8 Aralık 2007 Pazar günü iki ezeli rakibin ilk karşılaşmasında alınan sonuç böyleydi. Tabii bazıları PAF liginde Brezilya karması çıkaramayınca sahaya böyle oluyor işte...

Fenerbahçe: 2 - Galatasaray: 0

Söylenecek çok şey var aslında. Söylediğim zaman kimileri tarafından asılmama neden olacak sözler bunlar. Tek bir şey söyleceğim ki bu takımda bu takımın formasını giymeyi hak etmeyen birçok adam var. Suç onların mı, tabii ki de değil! Bir şey daha... Hâlâ 1 puan da olsa önünüzdeyiz...

6 Aralık 2007 Perşembe

Cenk Akyol Galatasaray'da

Galatasarayımız Efes Pilsen'in genç oyuncusu Cenk Akyol'u sezon sonuna kadar kiralık olarak renklerine bağladı.

Metin Olun!

EDİT:Taraftar çıkacaktı ki sahaya...

5 Aralık 2007 Çarşamba

İlk Kazma 13 Aralık'ta... Sonunda!

Galatasaray: 86 - BC Hemofarm Stada: 71

Galatasarayımız ULEB Cup'taki 5.maçında Ayhan Şahenk'te ağırladığı Sırbistan temsilcisi BC Hemofarm Stada'yı 15 sayı farkla, 86-71 mağlup etti. Bu skorla takımımız 5.maçında 4.galibiyetini alarak grubunu lider olarak tamamlama şansını devam ettirdi.

4 Aralık 2007 Salı

Galatasaray: 2 - İstanbul Büyükşehir Belediyespor: 2

Ali Sami Yen'de en son ne zaman gündüz maçı oynadık hatırlamıyorum. Ancak bildiğim bir şey var ki o da gündüz maçları bizim takıma yaramıyor. Aslında bunu söylemek işin kolayına kaçmak belki de. Belki değil düpedüz öyle. Pazar günü karşılaştığımız İstanbul Büyükşehir Belediyespor'a kendi evimizde puan verdik. Yenilebilirdik de. Hak etmiştik bana kalırsa. Hatta keşke de yenilseydik. Yenilmek her şeyi yeni baştan başlatabilirdi. Takımın silkinmesine yol açabilirdi. Doğru olan bir şey daha var ki o da takımın son haftalarda her maçla birlikte daha da kötüye giden formu. Panionios maçında ders almamışız diyeceğim Kalli'yi görünce bunu da diyemiyorum. Sene başında herkes gelmesini istiyordu ben karşıydım. Haftalar ilerledi, ilk yarının sonuna yaklaştık Galatasaray taraftarının büyük kesimi hâlâ "Kalli" diyor başka da bir şey demiyor, ama ben yine de karşıyım. Bana "Yahu takım ligin yenilgisiz lideri, Türkiye Kupası'nda iyi, Avrupa'da da henüz şansı bitmedi... Daha ne olsun?" diyebilirsiniz. Ancak ileriyi de görmek gerekiyor tabii. Çekirge misali yani... Daha kaç zıplama hakkımız kaldı? İyi oynamıyoruz, hem de hiç. Felaketler yakındır. İşte o zaman kimsenin laf söylemediği Kalli yerden yere vurulacak. Çünkü o gün geldiğinde hiçbir şey toz pembe olmayacak.
Feldkamp'dan bahsettim de söylemeden edemeyeceğim. Bu adamın bir huyu var. Aslında birden çok ama birinden bahsedeceğim sadece. Bir önceki hafta gol atan adamı bir sonraki maçta oynatmazsa olmuyor. Rakibin kim olduğunun dahi bir önemi yok. Henüz Panionios maçında sahaya sürdüğü her hali risk kokan kadrodan ders alamamış olacak ki pazar günü de Ali Sami Yen'de buna benzer bir takım sürdü sahaya. Kalede ağzını burnunu oynatmaktan başka bir iş yapmayan Orkun, savunmada bir gideceğim bir de gitmeyeceğim diyen Song'un yanına "Para için geldim" diyen Servet... Bek olarak ise Hakan ile Uğur, aman ne iyi. Orta alana bakıyorsunuz Beşiktaş maçından bu yana adeta yokları oynayan Lincoln, iyi niyetinden şüphe duymasam da yetersiz bir Mehmet Topal, sağı solu belli olmayan Hasan ve iyi kıvırtan Arda... İleri ikilide ise 'Atina Fatihleri' Serkan ile Hakan Şükür. Yedeklerde kimler var peki? Ümit Karan, Linderoth, Nonda... Daha sayayım mı?
Lig uzun bir maraton. Elbette ki her maçınızı kazanamazsınız. Ancak biraz da mücadele etmek gerek tabii. Maçın başında adeta büyüklüğünüze güvenip rakibi ciddiye almazsanız ilk yarı sonunda hem de kendi seyirciniz önünde soyunma odasına 2-0 geride gidersiniz. Üstelik koca bir futbol adına sahaya hiçbir şey koymamışsınızdır. Bir sonraki hafta ligin en önemli karşılaşmasına çıkacaksınızdır ve taraftarınıza hiçbir şekilde umut vermemişsinizdir.
Pazar günü Ali Sami Yen'de saat 16:15 itibariyle olanların resmiydi bir önceki paragrafta anlattıklarım. İstanbul Büyükşehir Belediyespor'un da hakkını vermek gerekli tabii. Bunu ilk kez yapmıyorlar. Ligin ilk haftasında Fenerbahçe'yi mağlup ettiler, Beşiktaş'tan puan aldılar. Bir gün Galatasaray'ın başında görmek istediğim adam Abdullah Avcı ve yardımcısı Arif Erdem gerçekten çok kaliteli ve sağlam bir takım kurmuşlar. Benim tebriklerim umurlarında olmaz belki ama çok takdir ediyorum kendilerini.
Peki karşılaşmanın ikinci yarısındaki tablo neydi? Aslında 'olması gereken' vardı sahada. İki tane olması gereken... Birincisi; ikinci 45 dakikada sahada olması gereken takım ilk yarının başında sahada olmalıydı. İkincisi ise Galatasaraylı futbolcuların üzerlerindeki formaya yakışan oyunu oynamaları... Taraftar maçın öyle ya da böyle çevrilebileceğini biliyordu. Yeter ki Galatasaray Galatasaray gibi oynamalıydı. Öyle bir ikinci yarı oldu ki adeta bir sinir harbiydi. Koca 45 dakika tek bir yarı alanda oynandı. Hangi yarı alan olduğunu belirtmeme gerek yok sanırım. Biz vurduk Hasagic çıkardı, biz yine vurduk o yine çıkardı. 72.dakikaya kadar bu böyle gitti. O dakikada duvarlar yıkıldı, Büyükşehir daha fazla dayanamadı, Hakan Balta adaşının pasında bendi çiğnedi. Kalan son 18 dakikaya ise yürek dayanmazdı. Çizgiden çıkan toplar, altıpas içinde kaleciye nişanlanan toplar, verilmeyen iki net penaltı, bu kararlara sinirlenen ve itirazları sonunda önümüzdeki hafta oynanacak olan Fenerbahçe maçında oynatılamayacak şekilde hakem tarafından cezalandırılan Hasan Şaş... Belliydi Hüseyin Göçek'in o gün sahaya maç yönetmek için gelmediği. Maçın başından beri yapmak istediğini geç de olsa ifa etmiş oldu. Ancak 10 kişi kalmak da durduramadı Galatasaray'ı. Normal şartlarda beraberliğe sevinmeyecek olan Galatasaray taraftarı 90+2'de Ümit'in vuruşunda inletti Mabed'i. Kazanmış gibiydik sanki. Maç bitmişti halbuki. Ancak Galatasaray ikinci yarıdaki oynasındı da kazanmasındı...
Kısacası pazar günü Ali Sami Yen'de iyiye ve kötüye tanıklık ettik. Futbolculardaki potansiyeli gördük. Bir sorunu daha halledebilseydik kazanabilirdik de. Hem de çok net bir skorla. Neydi peki o sorun? Orta yapma sorunu elbette ki! Sabri ve Uğur sağ kanattan, Hakan Balta da sol kanattan ikinci yarı boyunca neredeyse 100 kadar orta yaptılar ceza alanına, hepsi de hüsranla sonuçlandı. Bulduğumuz golleri de savunmayı ortadan açarak bulduk zaten. Olması gerekenlerden biri de budur. Kendimi çok teknik direktör gördüm canım. Bakmayın siz yukarıda saydırdıklarıma. Recep İvedik gibiyim ben. Agresifim, sinirliyim, futbolcuma saydırırım ama perdelerimi kaldırdığımda kedi gibi bir adam oluveririm. Onları çok severim ben. Ne olursa olsun onlara inancım tamdır benim. 8 Aralık'ta da yüzümüzü güldürecekler inşallah. Biraz Kalli'ye de bağlı tabii :)

Galatasaray'a Büyük Şok!

Bir önceki günün öğlen saatlerinde Superleague Formula organizasyonuna katılacağı açıklanan Galatasaray, İstanbul'un karşı yakasından gelen haberle sarsıldı.
Fenerbahçe Spor Kulübü'nden yapılan yazılı açıklamada, kulübün bu yıl düzenlenecek olan Hacı Murat Cup organizasyonuna davet edildiği belirtilirken, dünya çapında trilyonlarca izleyici tarafından takip edilen bu yarışlara katılmaktan ötürü büyük memnuniyet duyulduğu vurgulandı. Galatasaray'ın katılacağı Superleague Formula'nın sadece kısıtlı bir kitle tarafından tekip edilen yerel bir organizasyon olduğuna da değinilen açıklamada "Kulübümüz SF yerine, bir dünya takımı olarak kendine yakışanı yapmış, Hacı Murat Cup organizasyonuna katılmayı uygun görmüştür" denildi.
Boğazın karşı yakasından gelen bu haber ile sarsılan Galatasaray'da ise, üye ve taraftarların yönetime tepkili olduğu belirtildi.

İŞTE FENERBAHÇE'NİN ARACI VE MÜTHİŞ ÖZELLİKLERİ

Fenerbahçe'nin yarışlara katılacağı aracın resimlerini de yayınlandığı açıklamada, otomobile ait üstün özellikler de şöyle sıralandı;
  • İkisi sağa sola yönlendirilebilen 4 adet tekerlek.
  • 360 derece dönebilen direksiyon sistemi.
  • Arkadan gelen araçları gösteren araç içi dikiz aynası sistemi.
  • Bir kişilik sürücü koltuğu.
  • Kaza anında sürücüyü koltuğa sabitleyen emniyet kemerleri.
  • Ön ve arka camlar.
  • Özel anahtar ile açılabilen bijonlar.
  • İhtiyaç halinde basılabilen fren pedalı.

3 Aralık 2007 Pazartesi

Kepez Belediyespor: 71 - Galatasaray: 86

Galatasarayımız Beko Basketbol Ligi'nin 9.haftasında memleketim Antalya'nın ligdeki iki ekibinden biri olan Antalya Kepez Belediyespor'u deplasmanda 86-71 mağlup ederek hem üst üste 3.galibiyetini aldı hem de önümüzdeki hafta oynayacağı Fenerbahçe Ülker maçı öncesi moral depoladı. Kepez Belediyespor maça çok hızlı başlasa da sonradan toparlanan takımımız ilk periyodu 18-14 geride tamamladı. İkinci çeyrekte ise işler değişti. Özellikle Owens ve Hüseyin ile bulduğumuz sayılar sayesinde devreyi 42-31 önde kapattık. Üçüncü periyotta da etkili oyununa devam eden Galatasarayımız Charles Gaines, Hite ve Owens'ın sayıları ile son periyoda 67-49 önde girdi. Son çeyrekte de oyunun kontrolünü elinde bulundurmayı başaran sarı kırmızılı takımımız maçtan 86-71 galip ayrılmayı başardı.