18 Aralık 2007 Salı

Galatasaray: 2 - Sivasspor: 0

Garip bir adamım ben. Garip olduğum kadar da bahtsızım. Uzun zamandır peşimi bırakmıyor lanet olasıca kutup ayısı. Sivasspor maçının İstanbul'dan Antalya'ya denk geldiğine mi üzüleyim, havalimanında 2 aylık bir aranın ardından gördüğüm annem ve babama ettiğim ilk kelamın "Maça kadar eve yetişir miyiz?" olduğuna mı ne diyeceğimi bilemeyeyim, inanın bilmiyorum, gerçekten!
Ali Sami Yen'de cuma gecesi lig lideri Sivasspor'u ağırladık. Ligde son iki maçtır kazanamış olduğumuzu da göz önünde bulundurursak takım için son derece kritik olduğu da aşikârdı. "Ya kazanacağız ya da kazanacağız" maçıydı bizim için.
Maçtan günler önce kulüp sürpriz yapmış ve maç biletlerini yarı yarıya indirdiğini açıklamıştı. Ayrıca bilet alan taraftarlar paralarının yarısını ceplerinde tutarken bir de Metin Oktay forması alacaklardı stadyum girişinde beleşten (güzel kafiye oldu, ıhm). Bunun da etkisi olacak ki uzun bir aranın ardından ilk kez Ali Sami Yen tribünleri iğne atılsa yere değmeyecek cinstendi. Yeni Açık Alt bile doluydu, gerisini siz düşünün.
Her hafta sürpriz kadro ile sahaya çıkmayı adeta gelenek haline getirmiş olan Kalli bu hafta sahaya şu ilk 11'i sürdü: kalede Orkun; savunmada Uğur, Bouzid, Servet, Hakan; orta alanda Barış, Sabri, Mehmet ve artiz Arda; ileride ise Hakan ve Nonda.
Maçın zor geçeceği belliydi ancak sağolsunlar Sivassporlu futbolcular bizim için biraz daha kolaylaştırdılar. Henüz 6'ncı dakikada Sedat ve 13'üncü dakikada da Balili sakatlıkları yüzünden oyundan alındılar. Bilhassa Balili oynadığı kısa zaman diliminde bize maçın sonunu getirtmemeye kararlı bir oyun ortaya koyuyordu, iyi sakatlandığı :) Bu dakikadan sonra ipleri ele geçiren Galatasaray yüklenmeye başladı. Rakibi sahasına hapsediyorduk ama pozisyon bulamıyorduk. Nasıl mı oluyor bu? Vallahi çok güzel oluyor! Feldkamp takıma "Durmadan kanatlardan oynayacaksınız, her topu ceza sahasına şişireceksiniz" deyince soyunma odasında oluyor vallahi. Tüm bunlara bir de bulduğumuz ender pozisyonlardaki bitiricilik eksikliği de eklenince buyurduk cenaze namazına.
Bitti ilk yarı!
İkinci yarı başladı. Mıknatıslı futbolcular oyuna hazır! Hmm, aklıma Pro Action Football geldi nedense. Oyuncuların kafasına kafasına vuruyordunuz onlar da şut çekip, gol atıyordu. Bizim futbolcuların kafasına vurulmuş olacak soyunma odasında ki ikinci yarı biraz daha takım gibi oynamaya başladılar. Kanatlardan bahsetmeyeceğim. Biraz Arda'dan bahsedeceğim, biraz da Servet'ten. Bu maçta adamı hasta eden futbolcuların başında Arda gelirken, adamı mutlu eden iki oyuncudan biri de Servet'ti. Arda Turan beyefendi 70 dakika boyunca kullandığı yaklaşık 10 korner vuruşunu yarısını ceza sahasına bile gönderemeyecek şekilde heba etti. Bu kornerlerde biz deli olduk tabii. Kendisi sırıtmakla meşguldü, görmemiş olabilir. Ama Servet gördü, yaşadı. Her kornerde 90 metre koştu rakip ceza sahasına. Sonra Arda orta açamadı. Servet bir 90 metreyi daha geri koştu, bir boka yaramadı koşuları. En sonunda da patladı Arda'ya. O da kendisini savununca gerildi ortalık. Feldkamp oyundan aldı Türk Messi'yi, Arda buna da içerledi ve doğruca soyunma odasına gitti. Çeksin biri şunun kulağını canım!
83'üncü dakikada maçın başından beri insanı inleten adam Uğur çıktı sahneye. Sağ kanattan sıfıra indi, çalımı bastı, ceza sahasına bakıp da ortaladı, Nonda'ya sadece kafa ile dokunmak kaldı: 1-0. Golden bir dakika sonra yine Uğur çıktı sahneye. Ceza sahasında kaleye sırtını dönen ve yine rövaşataya hazırlanan Ümit'i gördü. Ümit ıskaladı, savunma sektirdi, ceza yayında Barış sert vurdu, Şampiyonlar Ligi finalinde kupayı getiren golü atmışcasına sevindi: 2-0.
Maç bitti. İlk yarının bitmesine 1 hafta kala lideriz yine. Allah çarşamba gecesi ağlatmasın. Amin!

Hiç yorum yok: