Ne varsa basketbolcularımızda var. Sarı kırmızı renklerin, Galatasaray formasının hakkını sonuna kadar veren bir şubemiz varsa o da basketbol şubemiz. Tekerlekli sandalye basketbol takımımız ve su topu takımımızın da hakkını yemek istemem ama böyle bir cümle ile başlamanın vurucu olduğunu düşündüm. Basketbol takımımız hakkında sene başında nelerin yazılıp çizildiğine bundan önceki yazılarımda az buçuk değinmiştim. Özetlemek gerekirse biz şampiyonluk kelimesini ağzımıza almakla büyük yanlış yapıyormuşuz. Şampiyonluğun aday adayı dahi değilmişiz. Nereye kadar gidebilirmişiz ki? Ligin başında çizdiğimiz üstün performans kolay takımlarla karşılaşmış olmamızın neticesiymiş. Fikstür zorlaştığında görmeliymişiz Galatasaray'ı. Haftalar ilerliyor ama nedense fikstür bir türlü zorlaşamıyor. ULEB Cup'ta da zorlaşamadı, ligde de zorlaşamadı nedense. Bundan 3 hafta evvel Galatasaray'ın akıbetinin sırasıyla oynayacağımız Beşiktaş, Kepez Belediyesi ve Fenerbahçe maçları sonunda belli olacağını yazmıştı bazı spor yazarları. Galatasaray önce Beşiktaş'ı, ardından da Kepez Belediyesi'ni deplasmanda yıktı. Hafta sonları ligdeki rakipleriyle ilgilenen Galatasaray hafta içleri de Avrupa'daki rakiplerini yenmekle meşguldü ki buna değinmeyeyim bile. Neyse gazetecilerin ve rakip takım taraftarlarının çizdiği 3 maçlık zincirin son halkasında Fenerbahçe'yi ağırlayacaktık. Kimine göre şansımız sıfırdı... Biz "kimi" olmayanların ise inancı tamdı.
Pazar günü Ayhan Şahenk'te muhteşem bir atmosfer vardı. Ne maçtan önce Solomon'un giydiği formaya yakışan çirkef tavırları, ne Rasim Başak'ın Galatasaray taraftarına çektiği "siktir"i ne de Mirsad'ın şaklabanlıkları etkilemişti bizi. Biz sadece ve sadece galibiyete inanmış ekibimize galibiyeti almasında yardımcı olmak için oradaydık. Kimilerinin bizi sinirlendirip taşkınlık çıkarmamız ve dolayısıyla tribünlerin boşaltılması için yaptığı hareketlere sadece küfür ederek karşılık verdik. Önce Solomon'a küfrettik, sonra da Rasim'e. Bunları yaparken Mirsad Türkcan ve tabii ki Ömer Onan'ı da boş geçmedik. Ancak hiçbiri maç başladıktan sonra 40 dakika boyunca basketbolcularımızın sahada ettiği küfür kadar etkili olmadı.
Hakemin topu havaya atmasıyla maçın durması bir oldu. Atılan konfetiler toplanmalıydı öncelikle. Maç tekrar başladı. Muhteşem tezahüratlarla inledi 3500 kişilik Ayhan Şahenk. Maçın ilk 5 dakikalık süresi itibariyle skorda 12-5'lik üstünlük kurduk. Periyot sona erdiğinde skorda 22-18'lik üstünlüğümüz göze çarpıyordu. Tezahüratlar devam ederken Fenerbahçeli sporcular kadar yabancı oyuncularımızda atmosferden etkileniyordu. Yalnız bir tarafın bacakları titrerken, diğer taraf kamçılanıyordu.
İkinci periyotta da Aslanlarımız oyunda kontrolü elinde bulundurdu. Her ne kadar çeyreğin başlarında Fenerbahçe skora dengeyi getirse de yeniden toparlanan takımımız Hite, Cüneyt, Hüseyin ve Erdem'in 3 sayılık basketleri ile farkı 9 sayıya çıkardı. Kalan dakikalarda savunmada yapılan hatalar sonucu Fenerbahçe devre arasına farkı 4 sayıya indirerek girdi.
Üç periyot ise daha hızlı başladı. Her iki takımda hücumda sayı buldu. Galatasarayımız Hüseyin ve Owens ile sayılar buldu. Hüseyin attığı her sayıdan sonra taraftara koştu, formasını öptü. Onun adını haykırdık biz de. Periyodun son dakikasına girilirken takımımız farkı 15 sayıya çıkararak skoru 62-47'ye getirdi. Kalan dakikada Damir Mrsiç'in kaydettiği iki 3 sayılık atışa mani olamayınca karşılaşmanın son çeyreğine 64-53'lük üstünlükle girdik.
Fenerbahçe'yi bilirsiniz. Galibiyet alamayacaklarını anladıkları an yapmayacakları çirkeflik yoktur. Eğri oturup doğru da konuşmak lâzım son yıllarda Fenerbahçe'ye karşı şansımız yaver gitmiyor. Kendilerine karşı kaybettiğimiz maçlardan sonra sahanın ortasına hindi getirip, Galatasaray tribünlerine spotları doğrultmalarından tutun da sporcularımızın üzerlerine yağdırılan yumurtalara kadar görmüşüzdür. Dahası da vardır. Merak eden olursa açıklamaya hazırım. Hep efendi bildiğimiz adamlar bile sarı lacivertli formayı giydiği an bir anda farklı olur. Fenerbahçe hamuruna bürünür. Aralarına yeni katılanlara artık nasıl bir Galatasaray nefreti aşılıyorlarsa her maçta yapmadık şey bırakmazlar. Pazar günü oynanan basketbol karşılaşmasının son periyodunda Solomon isimli Fenerbahçeli basketbolcu oyuncumuz Dee Brown'ın sıkı savunmasınu alt edemeyince işi çirkefliğe vurmaya başladı tahmin edebileceğiniz üzere. Attığı bir sayı sonrasında Dee Brown'ın kulağına bir şeyler fısıldadı, sonra döndü taraftara hareket çekti. Neyse ki basketbolcularımız işi bize bırakmadı ve cevabını sahada verdiler. Arka arkaya atılan NBAvari smaçlar ile biz delicesine coşarken Solomon efendi ve takım arkadaşları kahrolmakla meşguldüler. Müsabakanın 34.dakikasına gelindiğinde skor tabelasında takımımızın 68-58'lik üstünlüğü göze çarpıyordu. 36.dakika ise Galatasaray yakaladığı 10-3 seri ile farkı bir anda 17 sayıya kadar çıkardı; 78-61. Bu dakikadan sonra mağlubiyeti kabullenmiş rakibi karşısında oyundaki üstünlüğünü sürdüren Galatasarayımız sahadan 88-77'lik üstünlükle ayrılarak hem puan tablosunda rakibini arkasına aldı hem de "Bu takım şampiyon olamaz" diyenlere "Bir daha düşünün" mesajı gönderdi.
Bu sene baskette tarih yazmadan ve kupaları şirketlere bırakmadan önce 10.hafta sonunda oluşan puan tablosuna bir bakalım.
Puan farkını 8'e çıkartmak ufukta ve psikolojik eşik de buralar
-
Kayserispor maçı bilmem kaç yılın en önemlisi. Puan farkını 8'e çıkartmak
ufukta ve psikolojik eşik de buralar. 8 - 10 puan dolaylarında gezen fark,
rak...
44 dakika önce
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder