UEFA Kupası'ndaki ilk puanlarımızı dün akşam Yunanistan'da Panionios karşısında aldık. Malumunuz gruptaki ilk iki maçımızda Bordeaux ve Helsingborg karşısında sahadan mağlup ayrılarak işimizi zora sokmuştuk. Haliyle kalan iki maçtan da 3 puan alıp 6 puana ulaşmamız gerekiyordu. İşin garibi toplayacağımız 6 puan bile yetmeyebilirdi. Garip olan bu değil tabii. Garip olan Fenerbahçe'nin geçen sezon 4 puanla gruptan çıkmış olması ve bizim olası 6 puan ile gruptan çıkamayacak olmamız. Kötü senaryoyu aklımıza getirmemekte fayda var. Maça geçelim biz...
Dedik ya kazanmak şarttı dün. Deplasmanda da olsa, o deplasman Yunanistan deplasmanı da olsa mazeretimiz yoktu. Ya kazanacaktık ya da kazanacaktık. Yönetim tam kadro Atina'daydı dün. Takımda geçen haftaya nazaran eksiklerin daha az olmasına rağmen Feldkamp çok ilginç bir kadro sürdü ilk yarıda sahaya. Bu kadroyu gören herkes şaşkınlık içindeydi. Çünkü öyle bir yedek kulübesi vardı ki aslardan daha kaliteliydi. Sadece oyuncu seçimi dolayısıyla asılmadı Kalli, kazanmak zorunda olan bir takım gibi değil de 1 puan için sahaya çıkan bir takım gibi oynattı dün Galatasaray'ı. Öyle ki dörtlü savunmanın önünde ön libero görevini üstlenen bir Mehmet Topal, mevkisinin dışında sağ kanatta oynatılan bir Linderoth, ileride tek başına bırakılan 1,67'lik Serkan. Bir de bunlara maçın başından itibaren oynanan temposuz ve doldur boşalt futbolu da eklerseniz Galatasaraylıların nasıl bir ilk yarı izlediğini az çok tahmin edebilirsiniz. Kaldı ki neticede koca bir yarı boyunca rakip kaleye tek şut atamadık. Bir şeylerin değiştirilmesi gerekiyordu. Çünkü bu sezon Avrupa'daki kaderimizi kalan 45 dakika belirleyecekti.
Kalli ikinci 45 dakikada ilk yarıdaki hatasından az da olsa dönmek için çaresizce hamle yaptı. Linderoth oyundan alındı ve forvet Hakan Şükür ile ikilendi. 51.dakikada savunmadan uzun yine uzun oynanan bir topta sol kanatta Arda topla buluştu. Aslında topa dokundu sadece ve deyim yerindeyse "kabak gibi" ofsaytta olan Serkan Çalık'ı gördü. Oyuncularımız dahil herkes ofsayt diye arkasını dönerken Serkan "Belli mi olur" diye düşünmüş olacak ki kaleciyi de geçip meşin yuvarlağı rakip filelere gönderdi. Yan hakem bayrağını kaldırmayınca orta hakem de golü verdi. Maç yüzünden sinirli bir hale bürünen biz bile gole sevinemedik. Golden 10 dakika sonra yine savunmadan uzun bir topla sağ taç çizgisinin üzerinde topu aldı Hakan Şükür ve tek top oynayarak Serkan'a tam da istediği toplardan birini attı. Serkan'ın önünde uzun bir mesafe ve arkasında da 4 tane rakip vardı. Ancak Serkan'a bu yüzden rüzgârın oğlu diyoruz. Kaptırdı gitti. Ceza sahasına girdiğinde ise kendini yere bıraktı. Yan hakem işaret etti, hakem penaltıyı verdi. Gülsek mi ağlasak mı, sevinsek mi üzülsek mi bilemedik. Bu sırada penaltıya sebebiyet verdiği iddia edilen Panionios takım kaptanı itirazları sonucunda sarı kart gördü. Sonra Song golü atınca yeniden itiraz etmeye başladı ve bu kez kızararak takımını 10 kişi bıraktı. Kalan dakikalarda şans eseri bulunan gollerin ve rakibin 10 kişi kalmasının etkisiyle daha rahat bir oyun ortaya koyan Galatasarayımız 83'de Mehmet Güven'in ortasında Hakan Şükür'ün kafa vuruşunda skoru belirledi: 0-3.
Öyle ya da böyle maçtan 3 puanla ayrıldık. Ancak bu net skora rağmen hiçbir Galatasaraylı'nın yüzü gülmüyordu maç sonunda. Peki bu saatten sonra gruptan çıkmamız neye bağlı? Öncelikle önümüzde 19 Aralıkta oynanacak olan Austria Wien maçını kesinlikle kazanmalıyız. Sonra da Panionios'un kalan iki maçını takip edeceğiz. Eğer ki Yunan ekibi Austria Wien ve Bordeaux ile oynayacağı maçlardan 6 puan çıkarırsa bu sezonki Avrupa maceramız sona erecek. Çeyrek finalden aşağısı da başarısızlık olacak...
Mikautadze ile oyun düzenini çok daha güçlü kılarsın
-
Dybala'nın ismi geçti, kimini heyecanlandırdı, kimi ise yanlış tercih dedi.
Ben heyecanlanmadım ama yanlış hamle olduğunu da düşünmedim. Geldiğimiz
sevi...
18 saat önce
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder