Dün gece Ali Sami Yen'de yüksek tutulan bilet fiyatları ve yağan doluya rağmen tribünlerin büyük bölümü doluydu. Taraftar hazırdı. Avrupa'da yeni zaferlerin yazılmaya başlanacaktı... Hepsi palavra oldu tabii. Sahada aldıkları dünya kadar paraya rağmen sırtlarına geçirdikleri formanın değerinden bihaber topçular ordusu olunca Galatasaray UEFA Kupası gruplarındaki ikinci maçından da puansız ayrıldı. İsveç ligini orta sıralarda tamamlayan Helsingborg İstanbul'a gelirken sarı kırmızılı takıma ikinci bir "Tromso Faciası" yaşatacağını tahmin bile etmiyordu sanırım. Maçtan önce Liverpool'dan 8 tane yiyen Beşiktaş'la dalga geçildi, "Avrupa Fatihi" oluşumuza gönderme yapan tezahüratlar yapıldı... Hâlâ geçmişte yaşadığımızın ve başkalarından önce kendimize bakmamız gerektiğinin göstergesiydi bu. FC Sion'a 5 tane attıktan sonra takım hakkında methiyeler düzülmüş, UEFA Kupası'nın favorisi olduğumuz bile söylenmişti. Grup kuraları çekildiğinde grubu lider tamamlayacağımız, Bordeaux mağlubiyetinden sonra da gruptan ikinci olarak çıkacağımız söylenmişti. Şimdi de grubu üçüncü olarak tamamlayabileceğimizi söylüyor bunları söyleyenler. "Çeyrek finalden aşağısı başarısızlık olur"du, oldu da. Dünkü takımı gördükten sonra "Yazıklar olsun" demekten başka bir şey demek gelmiyor içimden. Birkaç spor yazarının Galatasaray'ın vahim durumunu anlatan yazılarıyla baş başa bırakıyorum sizi...
Levent TÜZEMEN: Güçlü olan zayıf yanını herkesten iyi bilendir. Daha güçlü olan ise zayıf yanına hükmedebilendir. Kalli'nin 43'te Sabri'yi çıkarıp Arda'yı sokması ve Galatasaray'ın Arda'nın ortasında Nonda ile golü bulması doğru bir hamle olarak görülebilir. Ama bu hamle yenilen ilk golden sonra yapılabilirdi. Çünkü Galatasaray; karşısında diri, mücadeleci, birbirini iyi tanıyan, akıllı paslaşan, agresif ve hücuma çok çabuk çıkan bir Helsingborg buldu... ... Maçı okuyamayan, Galatasaray'ın zayıf yanına müdahale edemeyen Kalli, seyirci ıslıklamaya başlayınca Sabri'yi oyundan aldı. Tamam, gollerde Sabri hatalı ama onun hazır olup olmadığını, fizik gücünün yeterli olup olmadığını tespit edemeyen Kalli suçlu değil mi? ... Galatasaray çok gol kaçırdı ama rakibin fizik gücüne karşılık veremediği için kaybetti. Kalli, ısrarla "Fizik gücümüz iyi" diyor ama son 20 dakikada oyuncularının dili dışarıdaydı. Bu da Galatasaray'ın iyi idman yapmadığının göstergesidir. Ayrıca Galatasaray'a iki gole imza atan Nonda gibi bir golcü daha lazım. Herkes Galatasaray için, "UEFA'da final oynar" diyordu. Dilerim Kalli ile kalan maçlarda sıfır çekmezler.
Aziz ÜSTEL: Bir varmış bir yokmuş, bir Avrupa fatihi Galatasaray vamış... Avrupa'daki bütün takımların korkulu rüyası, önüne gelene 3-4 tane atan ve sonunda da UEFA Kupası ve Süper Kupa'yı kaldıran bir Galatasaray. Sonra 2002 yılında Allah şifasını versin, Özhan Canaydın gelmiş ve koca Galatasaray günden güne erimeye başlamış. Sonunda da tribünlerin hâlâ "Avrupa fatihi" diye çağırdığı Galatasaray, Avrupa'nın klasman dışı takımlarından biri olan Helsingborg'a Ali Sami Yen'de yenilip, tuş olmuş. ... Eğer Kalli daha fazla bu takımın başında kalırsa Turkcell Süper Lig'de de Helsingborg faciaları birbiri ardına gelecektir. Eğer Galatasaray yönetiminde bir parçacık basiret kalmışsa hemen Kalli'ye bir Almanya bileti alır, Takımı kim çalıştırırsa çalıştırsın, bundan daha kötüsü olamaz. Galatasaray camiasının bir an önce toparlanıp, ciddi, güvenilir, genç, dinamik, uluslararası yöneticilik deneyimi olan bir başkan adayının çevresinde kenetlenmesi gerekir. Yoksa Galatasaray dün geceki gibi faciaları daha çok yaşar.
Ahmet ÇAKIR: Futbolun bir yanı da bu: Mutlak, hatta aşırı derecede favori çıktığınız maçta bile golleri kalenizde görüp neye uğradığınızı şaşırabiliyorsunuz... Hatta hiç de kötü oynamadığınız halde rakip kaleciyi geçemeyip yeni bir Trömsö faciası yaşayabiliyorsunuz... Haftalardır yanlış kadrolarla sahaya çıkmakla eleştirilen teknik adam bu kez doğruya en yakın 11'i bulmuş... Hakan Şükür'le Linderoth'un sakatlıktan kurtuluşu, Lincoln'ün de biraz güç kazanmasıyla herhangi bir sorun kalmamış gibi... Gerçi İstanbul'un aylardır beklediği yağışın bu maça denk gelişi biraz talihsizlik... Çünkü tam rakibin istediği gibi bir ortam doğmuş oldu. Ayrıca tribünlerin boş kalması da belli ki oyuncularda bir burukluk ve tutukluk oluşturdu... Buna bir de rakibin istediği gibi sürekli yüksek toplarla oynama yanlışı eklenince "Bu takım gol yemeden oynamaya başlamayacak" durumu doğdu. Öyle de oldu. Fakat 1 değil de 2 gol yiyince iş alabildiğine tatsızlaştı... ... Bu sahada Milan karşısında 2-1 yenik durumdan 3-2'yi, Real Madrid önünde 0-2'den 3-2'yi bulabilmiş Galatasaray'ın böyle bir rakip karşısında düştüğü durum Beşiktaş'tan sonra ikinci Avrupa felaketi oldu... Gruplar belli olduğunda "Banko, hatta birinci olarak çıkar" dediğimiz Cim Bom'un durumu da Milli Takım'a döndü. Böyle bir gruptan çıkabilmek için artık mucizelere ihtiyaç var...
Şansal BÜYÜKA: Kardeşim, benim anlamakta zorluk çektiğim bir şey var... Top bizim kalecilerden dönüyor, rakip o dönen topla buluşup golü atıyor... Top rakip kalecilerden dönüyor, bizim oyuncular o dönen topla buluşup golü yapamıyor... Sorum şu: Rakip, bizim kalecilerden dönen topla buluşup golü yapıyor... Biz rakip kalecilerden dönen toplarla buluşup niye gol yapamıyoruz! Neyimiz eksik!... ... Linderoth sahada... Barış sahada... Ama Galatasaray sahada yok... Şimdi sormak lazım... Linderoth'u tribünde oturtan Feldkamp mı haklı, oynatılması için ısrarcı olan yönetim mi? Ancak haklıyı, suçluyu aramanın bir faydası yok... Burası Avrupa arenası... Hakemdi, fauldü, değildi gibi bahaneler hikaye... Takke düşüyor, kel görünüyor... Dün gece olduğu gibi...
Mikautadze ile oyun düzenini çok daha güçlü kılarsın
-
Dybala'nın ismi geçti, kimini heyecanlandırdı, kimi ise yanlış tercih dedi.
Ben heyecanlanmadım ama yanlış hamle olduğunu da düşünmedim. Geldiğimiz
sevi...
19 saat önce
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder