Geçtiğimiz günlerde Fotogol gazetesindeki köşesinde Fenerbahçeliliğin tanımını yapmış kendince Meriç Tunca bey. Aslında doğru da yazmış. Tam da ne olduklarını inkar etmeden, olduğu gibi yazmış. Aşağıda önce Meriç Tunca'nın söz konusu yazısını bulacaksınız. Akabinde Alpaslan Dikmen'in kendisine 17 Kasım 2007 tarihli Fotogol gazetesinde verdiği tokat misali cevabı okuyacaksınız. Daha da açık olmak gerekirse bir Galatasaraylı ile bir Fenerbahçeli arasındaki farkı göreceksiniz. Meriç beyin yazısıyla başlayalım...
-------------------------------------------------------------------------------------
6 yaşındaydım.. Yanılmıyorsam bir pazar günü akşam üstüne doğru babam eve üzgün geldi..
Annem hemen sordu;
’’Hayrola niye suratın asık?..’’
Babam kısaca cevap verdi;
’’Bizimkiler Galatasaray’a yenildi..’’
Annem ’’Amaannn takma kafana. Hep biz yenecek değiliz ya. Bir sefer de onlar yensin’’ dedi..
Babam hasta Fenerbahçeli’ydi. Ve bu Fenerbahçeliliği aile içinde, anneme, iki ağabeyime ve bana da iyice aşılamıştı..
Evde her şey Fenerbahçe ve sarı-lacivert renkler üzerine kuruluydu.. Yani Fenerbahçe bir yaşam biçimimizdi.. Babam konu ne zaman Fenerbahçe’den açılsa, kulübün yönetici ve futbolcularının Kurtuluş Savaşı sırasındaki rollerinden söz eder, ’’Böyle bir olay dünyanın hiç bir yerinde yok. Olamaz da.. Fenerbahçelilik bana babamdan geçti, ben de sizlere aşıladım. Biz Büyük Atatürk’ün kulübüyüz ’’ derdi. Ve hemen ardından Galatasaray’ı neden sevmediğini de anlatırdı..
Ona göre Galatasaray kulübü, Kurtuluş Savaşı yıllarında hiç bir şey yapmamış, özellikle Galatasaray Lisesi işgal kuvvetlerine yardımlarda bulunmuştu.. Allah rahmet eylesin babam 1972 yılında vefat edene kadar ne zaman Galatasaray’dan söz etse ya da o hafta bir Fenerbahçe-Galatasaray maçı olsa gözlerini hırs bürürdü.. Yendik mi acayip sevinir, berabere kaldık mı ya da yenildik mi acayip üzülürdü. Tabii onunla birlikte biz de sevinir, ya da üzülürdük.. Ama Galatasaray Fenerbahçe’yi fazla yenemediğinden dolayı sevincimiz, üzüntümüzden çok daha fazla olurdu.. Eğer kaybetmişsek ailece bir matem havasına girerdik..
Babamın yazının ilk girişinde bir Galatasaray yenilgisi sonrası eve gelişini anlattığım günlerde ben o sene ilk okula daha yeni başlamıştım ve evimizin hemen yakınındaki Kültür Koleji’nde okuyordum..
Pazartesi sabahı okula gittiğimde bir kaç Galatasaraylı kızdırmak amacıyla beni daha sınıfa girmeden yakaladı.. Aslında Galatasaraylı sayısı okulda fazla değildi. Kolejin neredeyse tamamına yakını Fenerbahçeli’ydi ve bir kaç tane de Galatasaraylı vardı. Nedendir bilinmez ya da şu an aklıma gelmiyor okulda hiç Beşiktaşlı yoktu..
Galatasaraylılar’dan birinin ismi Şener’di. Ve ukalanın tekiydi.. Ailesi sonradan görmeydi. Herşeyi para ile satın alabileceklerini sanıyorlardı..
Açık söyleyeyim ben Şener’e hem ailece böyle oldukları, hem de Galatasaraylı olduğu için acayip gıcıktım..
Beni bahçede karşılar karşılamaz, ’’Oooo dün size nasıl geçirdik’’ deyiverdi..
Bir an duraksadım, ’’Ya Meriç şeytana uyma git sınıfa otur’’ dedim kendi kendime..
Ama baktım Şener denilen çocuğun peşimi bırakmaya niyeti yok.. Hakaretleri salladıkça sallıyor, ardı ardına ’’Nasıl geçirdik.. Nasıl geçirdik’’ diyordu..
Dayanamadım. Durdum. Ona doğru döndüm.. Ve ’’Bak öyle geçirilmez, böyle geçirilir’’ diye kafayı çaktım.. O an bir kan banyosu yaptığımı hatırlıyorum.. Şener’in kaşı açılmış ve fışkıran kan benim de suratımı kaplamıştı..
Etraftaki çocuklar bir an sendeledikten sonra ’’Ne yaptın sen?’’ diye araya girmeye çalıştılar..
Ben de ’’Bir daha Fenerbahçe’ye laf atanın suratını böyle yaparım’’ dedim..
Şener’i oradan koştura koştura okulun revirine götürürken ben de soluğu müdür Osman Bey’in odasında aldım..
Olayı anlattım. Ama vurduğum için suçluydum.. Osman Bey bana ’’Oğlum ben de Fenerbahçeli’yim. Bunların alayı böyle. Bizim hanım Galatasaraylı. Dün akşam bana neler yaptı bir bilsen. Keşke vurmasaydın. Sen de ona küfür etseydin’’ dedi.. Osman Bey babamı da okula çağırdı ve olayı anlattı.. Rahmetli, müdüre ’’Merak etmeyin bir daha böyle bir şey olamayacak’’ diye beni oradan alıp uzaklaşırken, ’’Aferin oğlum. Keşke iki de dişini kırsaydın. Kimse Türkiye’nin takımına geçirdik diyemez. Hele bu bir de ülkeyi düşmana satmışların takımının taraftarıysa. Biz cepheye silah taşırken, bunlar Galatasaray Lisesi’nde işgal kuvvetleri komutanlarına viski taşıyorlardı.. İyi yapmışsın’’ ifadesini kullandı...
Bu olaydan sonra disipline sevkedildim ama namım da okula yayıldı. ’’Galatasaraylı Şener’in kaşını patlatan çocuk’’ olarak bayağı bir süksem oldu..
Bir daha da ne Şener, ne de bir başkası Fenerbahçe-Galatasaray maçları öncesi ve sonrası bana dokunacak bir sözü söylememeye gayret ettiler..
Ben o günden bu yana hep bir şeyi öğrendim.. Ne, Kadar, Galatasaraylı, Varsa, Hepsi Ailece, Sinirli.. Ve bunu Fenerbahçeli arkadaşlarla aramızda N.K.G.V.H.A.S diye kısaltmasını yaparak okulun duvarlarına ve sınıfın kara tahtasına yazdık.. Bu meşhur lafta o günlerden bu günlere kadar geldive tüm Fenerbahçeliler’e yol gösteren bir ışık oldu..
Yarın:
İyi Fenerli G.Saray’ın rakibini destekler
-------------------------------------------------------------------------------------
Alpaslan Dikmen'in yazısıyla devam edelim...
-------------------------------------------------------------------------------------
Meriç Tunca’nın Fenerbahçelilik anlayışını karşı sütunda okudunuz sanırım! Maalesef Fenerbahçelilerin çoğunluğunun da aynı duygularda olduğunu bilmek en azından bir sporsever
olarak bana ıstırap veriyor… Bir yandan da Galatasaraylı olduğum için Allah’a şükrediyor ve farklı bir gurur duyuyorum.
Geçmişten uyduruk hikayeler anlatmış Tunca; Ben de size çok yakın zamanda yaşanan gerçek bir olayı anlatayım. Sanırım F.Bahçelilik ile G.Saraylılık arasındaki farkı da böylece daha iyi anlatmış olurum.
Ankara’daki ultrAslanların başındaki arkadaşlarımızdan birisi geçen gün ultrAslan forumuna hepimizi ağlatan bir yazı yazdı. Yazıyı yazan şahıs öyle bedavadan bir adam da değil; Ankaralı Aslanların kurucularından ve yeri geldiği zaman G.Saray için canını ortaya koymuş olan Aslanlardan biridir hem de... Ama yine de takım sevgisinin İNSANLIĞIN önüne geçmesine izin vermemiş adam gibi bir adamdır.
Yazdıklarının satırına dokunmadan aktarıyorum;
”Çocuğuna Fenerbahçe forması almak”
Hayatım G.Saray’la geçti dersem yalan olmaz. Tanıyanlar iyi bilirler. Hatta okul yaşantım boyunca arkadaşlar bana hep “Cim Bom Ersin” derlerdi. Bundan 3 yıl önce evlendim. Allah nasip etti bir de oğlum oldu.
Eşimin babası muhteşem bir insan, adı da Erdal… Ama tek kötü bir huyu var, o da fanatik F.Bahçeli olması. Aziz Yıldırım ile okul zamanı aynı evi paylaşmışlar, devamlı görüşürler.
Oğlum şimdi 2 yaşına geldi, torununu çok seven kayınpederimle aramızda son zamanlarda tatlı bir rekabet başlamıştı.
O oğlumu F.Bahçeli yapmak istiyordu ama bana olan saygısından dolayı sadece F.Bahçe marşı dinletebiliyordu. Beni de sık sık sık yoklardı “İsmail’e F.Bahçe forması alacağım” diye… Ama benin nasıl bir G.Saraylı olduğumu bildiği için buna cesaret edemezdi.
Geçen hafta kayınpederim öksürmeye başladı, öksürük bir hafta geçmeyince doktora götürdük ve adeta yıkıldık.
Lanet olası “Kanser” dediler. Bir ay ömür biçtiler. Ne yapacağımı şaşırdım. Kayınpederim olmasına rağmen ama en az kendi babam kadar çok sevdiğim bir insan çok kısa bir süre sonra artık hayata veda edecekti.
Ellerim ayaklarım titreyerek kendimi Fenerium’a attım. Bu, şoktaki bir insanın mı, yoksa babasına son vazifesini yapmak isteyen insanın ruh hali miydi ben de anlamadım.
Mağazanın içi olduğu gibi Sarı-Lacivertti. Zaten ortam kötü idi, ben de kötüydüm… Daha kötü oldum. Paranoyak gibiydim, tüm insanlar hep bana bakıyor gibi hissettim.Tezgahtara kısık bir sesle ve utanarak “2 yaşa göre bir F.Bahçe forması” dedim.
(Allah’ım ben ne yapıyordum… Kendime inanamıyordum ama artık ok yaydan çıkmıştı.)
“Beyefendi arkasına Alex mi, Carlos mu yazalım?” diye sordu tezgahtar… Bir an duraksadım
ve gözlerimden yaşlar süzülürken ağzımdan şu cümle çıktı: “Hayır; ERDAL DEDE!”
Bu yazıyı bizler gözyaşları içerisinde okuduk. Yazıya yorum yapan genç-yaşlı tüm ultrAslanlar ise Allah’tan şifa dileklerini iletirken hep olumlu mesajlar verdiler. Çünkü mevzu bahis olan bir insan hayatıydı. Bir insanın son nefesinde de olsa mutlu olmasıydı.
Bakalım ne yazmış ultrAslanlar: “Futbol sadece futboldur” , “ …ve hayat sadece futbol değildir” , “Bir G.Saraylıdan beklenecek hareketi yapmışsın” , “Böyle bir durumda renk ayrımı yapmak çok saçma olurdu zaten”, “İşte bu yüzden G.Saraylıyız” , “ Sen o formayı almakla bizi yücelttin bence”, “Kelimelerle tarif edilemez bir erdem göstermişsin” , “Mevzubahis bir can ise renkler teferruattır” , “Eğer kayınpederinin ömrüne bir gün katacaktıysa keşke sen de bir F.Bahçe atkısı taksaydın” , “Sizin gibi G.Saraylıları tanıdığım için çok mutluyum”, “Oğlun İsmail büyüdüğünde, yaptığın bu hareketin ne manaya geldiğini idrak edecek hem sana olan saygısı, hem de G.Saray’a olan sevgisi katlanacaktır.”
Sözün bittiği yer budur herhalde diyorum ve Kurtuluş Savaş’ı yıllarında tüm şehit düşenlerin yüzü suyu hürmetine, aslında dolu bir insan olduğunu bildiğim Tunca’ya, basında daha eğitici bir rol üstlenmesi gerektiğini söylüyorum.
O zaman, vatan işgal altındayken Harrington Kupası oynayanların değil de Çanakkale, Sina, Gazze, Filistin, Galiçya, Kafkasya gibi cephelere GÖNÜLLÜ OLARAK gidip, Ay Yıldızlı bayrağımız için ŞEHİT olan Galatasaraylıların karşısına daha rahat çıkabilir ahrette... Kim bilir?
Yarın:
Kahraman ve Şehit Galatasaraylılar
Mikautadze ile oyun düzenini çok daha güçlü kılarsın
-
Dybala'nın ismi geçti, kimini heyecanlandırdı, kimi ise yanlış tercih dedi.
Ben heyecanlanmadım ama yanlış hamle olduğunu da düşünmedim. Geldiğimiz
sevi...
19 saat önce
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder