O gece, biz sadece bir kupa almadık...
Maçın sonları geliyordu, Hagi atılmıştı... O ana kadar eksiksiz bir taraftarlık örneği göstermiş olan bizleri de kaygılanıyorduk, kimseden ses çıkmayacak, tezahüratlarımız kesilecek diye endişeleniyorduk... Çünkü hepimiz sahada kupaya gittiğimizi görüyorduk.
"Dağ Başını Duman Almış" marşı başladı. Yedekte tuttuğumuz bir tezahürattı. Bunu daha önceleri de yapmış ve başarmıştık. Ama o gece o tezahürat başladığında, daha önce hiç şahit olmadığımız kollektif bir varoluşa geçtik birden bire. Bu kollektif ortak ruh, yavaş yavaş sahanın her yerini kapladı. Önce endişe edenler, maça artık bakamayanlar, yavaş yavaş yerlerinde doğruldular, sonra oturanlar ayağa kalkmaya başladılar... O ana kadar hiç sesi çıkmayanlar katılmaya başladılar. Garip gelebilir belki ama, bir süre sonra insanlar birbirlerine sarılmış, ağlayarak bu tezahüratı hançeresi patlarcasına sürdürmeye devam ediyordu... "İnlesin... İnlesin!.." Bir boşluk, bir nefes alma anı. Bir yeniden güç kazanma esi. Ve ardından yanardağdan patlarcasına yeniden başlayan bir çığlık: "Bu gök deniz nerede var!"
Bir süre sonra bunun, bugüne kadar çözülemeyen bir fizik problemi, bir enerji meselesi olduğunu farkettik. Bilincimiz enerji üretebilir mi? Evet üretebiliyor, çünkü bunu gördük. Bu enerji, sahada, tribünde her yerde vardı... Arsenal duraksadı, gelip geçici bir şey olduğunu düşündü... Ama sonra o enerjinin yoğunluğuna teslim oldu ve sustu. 10 kişiye karşı 11 kişi oynadıklarını unuttular, önlerine birer Çin ordusu gibi üşüşen ayaklardan uzaklaşmaya çalıştılar.
Maçın kaçıncı dakikasıydı öyle? 108? 112? Arsenal kendi ceza sahasından bir taç atışı yapacaktı. Bizimkiler geri çekilmiş, onları bekliyordu. Birdenbire Fatih Terim kulübeden bir el işareti yaptı oyuncularına, "ileri çıkın" anlamında. Taffarel dışındaki 9 oyuncumuz, birden bire hareketlendi ve Arsenal sahasına koşmaya başladı. Birbirlerine işaret ederek, herkes bir rakibini tutmak üzere pozisyon aldı.
Daha sonra penaltı atmaya gelen Arsenalli futbolcuların yön duygularını şaşırtan ve sonuçta kupayı getiren olaylarda bu enerjinin büyük rolü olduğu ortaya çıktı. Bunun adı, pozitif enerjiydi... Ve biz bu enerjiyi epeydir hissediyorduk.
Takımına güven... Hocana güven... Futbolcularına güven... Başaracağına güven, kendine güven...
İşte bu enerji, bu özgüven önümüzde açılan yeni dönemin sırrıdır. Galatasaray, bu sırrı bu düzeyde, yıllar sonra yeniden keşfetti.
Bu ilkti, evet. Ama işte bu yüzden bir son olmayacak... "100 yılda bir olur" diyenler yanılacak...
Çünkü Galatasaray, artık geldiği noktadan bir daha geriye dönmeyecek...
Galatasaray Dergisi, Mayıs 2003
Vinicius'un bu sezon aldığı süre 0 dakika, Aurier ise hala boşta
-
Geçtiğimiz sezonun Ocak ayı transferleri, Vinicius ve Aurier. Boey'in 30
milyon avro'ya satıldığı ortamda, ara transferde çok para harcamayalım adı
altı...
3 saat önce
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder