13 Nisan 2009 Pazartesi

Galatasaray: 0 - Fenerbahçe: 0

Şimdiye kadar hep söyledim, bundan sonra da inkar edecek değilim. Galatasaray ve Fenerbahçe'nin duruşlarından bahsediyorum elbette. Galatasaray'ın hedeflerinin yanında Fenerbahçe'ninkiler her daim mahalli kalmıştır. Bu yüzdendir ki geride bıraktıkları 100 yıl itibarıyla herhangi bir aşama kat edememişlerdir. Fenerbahçe'nin ve Fenerbahçeli'nin vizyonu bellidir; Galatasaray'ın yoluna duvar örmek. Bunun başka bir açıklaması yok. Hele hele dün akşam gözlerimizle şahit olduklarımızı düşününce hiç yok!
Dün akşam saat 19:00 itibarıyla tabloya baktığımızda her iki tarafın da galibiyet dışındaki herhangi bir sonuca tu kaka gözüyle yaklaşacağı aşikardı. Peki biz ne gördük daha sonra? Kazanmak için çaba harcayan bir Galatasaray ve kaybetmemek için oynayan bir Fenerbahçe... Üstelik beraberlik hiçbir işlerine yaramayacakken... Bu doğrultuda son derece Makyavelist bir yolu takip ettiler. Düşecekleri kuyu önlerindeydi, ayakta kalamayacaklarını adları gibi biliyorlardı ve düşerken Galatasaray'ı da yanlarına çekmek istediler, hepsi bu!
Uzun uzadıya maçı anlatacak değilim. Zira kimse bunu yapmıyor zaten. Tüm yazılanlara paralel bir çizgide devam edeceğim ben de... Dün akşam Ali Sami Yen'de tam anlamıyla ne umdum ne buldum ikilemi yaşadım. Antalya'dan maç için gelen bir arkadaş, tutulan Yeni Açık Üst yolu... Her şey planlanmıştı üstelik... Maçtan önce iki tek atılacak, maçta avazımız çıktığı kadar küfredilecek, ses telleri koparılacak, Fenerbahçe'ye birkaç tane sallanacak, maçın ardından yolu tutulacak Nevizade'de hafiften demlenilecekti. Fakat unuttuğumuz bir şey vardı işte... Ne zaman evdeki hesabın çarşıya uyduğu görüşmüştü ki!

Maçın satır aralarında neler mi bulduk? Carlos'u yerlerde süründüren bir Harry Kewell, aşırı motive olmuş ve rakibin 5 numarasını gözüne kestirmiş bir Sabri, kasap bir Selçuk, et kıyımına itinayla müsaade eden bir hakem bozuntusu, yorulmuş Fenerbahçe savunmasını bile açmaktan aciz bir Lincoln, birbirine giren futbolcular, uzaktan olan biteni izlemekle yetinen futbolcular...
Kim ne derse desin, ben dünkü maçın son dakikasında yaşananlardan dolayı büyük mutluluk duydum. Bu düşüncemi ifade etmekte de en ufak bir sıkıntı dahi duymuyorum. Yıllar yılı maruz kalınanların dışavurumuydu bu, tıpkı 19 Mayıs 2007'de olduğu gibi, başka açıklaması yok. Yanına kâr kalmak gibi çok güzel bir deyim var dilimizde. Nicedir Galatasaray'ın Fenerbahçe deplasmanlarında yaşadıkları, rakibin her geçen gün ezeli rekabete gölge düşüren seviyesizliğine karşı çekilen bir isyan bayrağıydı. Maruz kaldığı haksızlıklara karşı baş kaldırmayanların sonunu hepimiz tarih kitaplarında okuduk. Ben demiyorum ki kılıç kalkan kuşanıp karşı kıyıya sefer düzenleyelim. Fakat aynı şekilde karşılık vermekte de hiçbir sakınca göremiyorum. Bu saha dışında yapılacaksa saha dışında, saha içinde yapılacaksa saha içinde, yumrukla yapılacaksa yumrukla, küfürle yapılacaksa küfürle...
Sen sürekli rakibini kışkırtacaksın, tüm maç boyunca rakibinin ayaklarını parçalamaktan başka bir şey yapmayacaksın, futbol katili olacaksın ve sonra da bunlara göz yumulacak... Yok yahu, bak sen! Dünkü maçta yaşananlar olması gereken şeyleri, ve hatta bir hayli geç kalmış şeylerdi. Fenerbahçe'yi bir kez daha yenememişiz, üstelik kendi evimizde. Bunun üzüntüsünü yaşayacağımdan korktuğum anda Lugano'nun Emre Aşık'a salladığı o kafa geldi. Ortalık karıştı. Sonrası malum... Bunlar yaşandı ki ben bir nebze güler yüzle ayrıldım stadyumdan. Arda ile beraber ben de salladım birkaç yumruk, Sabri'yle bir olduk gırtlak da sıktım. Bundan da zerre utanç duymadım ki burada belirtiyorum. Bir de maçtan sonra çıkıp mazlum ayağına yatmıyorlar mı, çıldırmamak elde değil. Neyin soyu oldukları çok belli olan bu adamların, hazır el atmışken, birkaçının daha ağzını yüzünü dağıtsaydık çok daha mesut olurdum. İnanın buna!
Sen çıkıp cinsel organın tutup taraftara hareket yap, kardeşim dediğin futbolcunun ensesine yumruk at, kendine hakim olamadığın gerekçesiyle rakip oyuncuya kafayı salla, sonra da "Vay efendim, taraftarlarına yaranmak için yapıyorlar"... Maç boyunca hepsini genelleyen güzide bir küfüre eşlik ettik. Öyle olmasalardı söyler miydik hiç!

Hiç yorum yok: