29 Haziran 2008 Pazar

Yaprak Dökümü #6

Hep terk edende midir suç? Giden tüm ahları sırtına yük edinmek zorunda mıdır? Terk edilen hep mi masumdur? Karşı tarafı suçlamak için kaldırdığından işaret parmağını yaptığı savunma kurtarır mı onu? Vefanın sözü edilirken karşılığı verilebilmiş midir? Hiçbir şeyin tek taraflı olmadığına inananlardansanız okumaya devam edebilirsiniz.
Çok sevdiğimiz bir futbolcu taraftarı olduğumuz takıma sırtını dönüp en büyük rakibimiz için imza attığında pekçoğumuz ağzımızdan tükürükler saçarcasına lanetler yağdırırız o topçuya. Bize göre her şey para değildir. Her olaya taraftar gözüyle baktığımız ve geçmişte örneğini çok fazla gördüğümüz için haksız da sayılmayız. Ancak biraz da zor olanı yapıp, gerçeklerle yüzleşmeliyiz belki de. Günümüz futbolu bizim yetişemediğimiz, hep babalarımızdan dinlediğimiz futbol değil artık. Bu bir soğuk su ve yüzümüze çarpmanın vakti geldi sanırım.
Futbolda çok fazla paranın dönmediği zamanlardan, futbolun tam anlamıyla bir endüstriye dönmediği günlerden bahsediyorum. Kulüplerin rakiplerinin bünyesinde bulunan yıldız futbolcuların aklını çelecek miktardaki paraları futbol için harcamadığı vakitler... Futbolda amatör ruhun buram buram yaşandığı o zamanlardan çok uzaktayız artık. Haklı olarak herkes olgunlaşan şartlar altında yarışmak zorunda. Bir futbolcunun meslek hayatını ortalama 15 sene olarak hesaba katmak sanırım anlamamıza biraz daha yardımcı olacak. Peki Galatasaray'ın sportif açıdan zirvede olduğu, mali yönden giderek tabana inmeye başladığı günlerin sorumlusu o zamanlar yuvadan uçan kuşlar mı, yoksa buna zemin hazırlayanlar mı? Kazanılan iki Avrupa kupasının paraya çevrilememesinin sorumluları Ümit Davala mıydı, Hakan Şükür müydü, Popescu muydu, yoksa Okan Buruk muydu? Bana kalırsa giderken bile her türlü fedakarlığı yapmış olmaları bile onların amatör ruhlarını kulüp için sakladıklarının bir kanıtıdır. Okan Buruk'u ele alalım mesela. O günlerde kulübün içinde olan Ergun Gürsoy anlatıyor. Diyor ki; "Okan, Inter'e giderken kulüp kendisine 8 aya yakın bir süredir alacaklarını ödeyemiyordu. Üstelik koca Galatasaray oyuncusunun yuvasından kopmaması için herhangi bir teklif dahi götürmüyordu." Tüm bunlara karşın 'ayrılırken para kazandırmamakla' itham edilen oyuncunun Inter'e imza atmaya giderken ardından bıraktığı gözyaşları bile timsah gözyaşları olarak addedildi ki belki de kendisini en çok kıran da buydu. Çünkü Okan ayrılırken tüm alacaklarından ve kulübü FIFA'ya şikayet etme hakkından vazgeçmişti. Suçu büyüktü.
Başta taraftar olmak üzere herkes tarafından eleştirildi, ancak kimse meslek hayatını neredeyse yarılamış bu adamın karnını kimin doyuracağının cevabını vermeye yanaşmadı. Bu gibi durumlarda en çok işinize yarayacak yöntemler olan kaçak dövüşme ve belaltı oynama en çok başvurdukları yöntemler oldu.
Pek çok Türk futbolcusu ile aynı kaderi paylaştı Avrupa'da. Dünyanın en zorlu ligi olarak betimlenen Serie A'da tutunamadı. Ve nihayetinde tilkinin dönüp dolaşacağı yerin hesabını yapanlara yem atmak gibi bir hata yaparak Türkiye'ye döndü. Galatasaray'ın 800 bin dolarlık teklifini kabul etmişti, ancak kulüp istediği ödeme plânını veremeyince kendisine çok daha iyi bir teklif yapan Beşiktaş'ı tercih etti. Adı bir kez daha 'hain'e çıkan Okan Buruk'un imza töreninde öpmesi istenen Beşiktaş bayrağını "Ben Galatasaraylı'yım, öpmem" dediğine dair efsaneler bile dolaştı. Bunların hepsi Okan'ı kaybetmeyi hazmedemeyen Galatasaraylılar'ın uydurmasıydı ki böyle bir hareketi yapan oyuncuya Beşiktaş yönetimi zaten kapıyı gösterirdi ki öyle bir şey olmamıştı. Bu da mantıksal bir kanıttır.
Sonrası malum. Kapı önüne kondu Okan. Florya'ya dayandı. "Onu alıyorsanız Fatih Akyel'i de alın" diye mantıksızca çıkışanlar oldu. Okan, Galatasaray'dan ayrıldıktan sonra bir kez olsun kulübü hakkında konuşmamıştı. Sözü edilen diğer oyuncunun ise sicili bir hayli kirliydi. Kulübü Okan'a kucak açtı. Kanımca yapması gerekeni de yaptı. Pek fazla forma şansı bulamadı ama oynadığı maçlarda attığı kritik gollerle kimilerine göre tatsız mazisini de unutturuvermişti. Bir zamanlar kariyer yapma imkanının son derece kısıtlı olduğu mesleğinin ilkbaharını tamamlarken ayrıldığı Galatasaray'a, yapraklar düşmeye başladığı vakit geri geldi Okan. Geride bıraktığımız sezonun ardından Hakan Şükür'e yapılan teklifin bir benzeri ile kapısı çalındı. Kibarca reddetti. Çünkü mesleğinin sonuna yaklaşmıştı ve kazanacağı kârdı. Önümüzdeki sezon aynı kentin bir başka ekibi olan İstanbul Büyükşehir Belediyespor'da UEFA Kupası'nı ve Süper Kupa'yı beraber kaldırdığı Arif Erdem ile birlikte çalışacak. Biri kenarda, diğeri sahada... Jübile için bekliyoruz.

1 yorum:

scapula dedi ki...

Çocukluk kahramanım. Onu asla gördüğü kırmızı kartla, Beşiktaş'a gittiğinde söyledikleriyle değil, hep Bilbao maçının son dakikasında topu kapabilmek için yerlerde sürünmesiyle hatırladım. Hep de öyle hatırlayacağım.

Hatalar yaptı, ama hangimiz yapmıyoruz ki? Bence affettirdi de, ki önemli olan bunu istemesiydi. İkinci gelişinden gidişine kadarki o mahçup tavrını unutmayacağım. Büyük Galatasaraylıdır Okan, hiçbir şey buna olan inancımı değiştiremez.