Nereden başlanır, nasıl anlatılır bilemiyorum. Aslında kelimeler yan yana geldiğinde Galatasaray'ın yıllar sonra Avrupa'da yüzlerimizi güldürebilmiş oluşuna mantık dahilinde bir cümle kurulabileceğine de pek inanmıyorum. Kesin olan bir şey... O da Galatasaray'ın yıllar sonra bizleri içmeden sarhoş etmiş olduğudur. Bir zamanlar Avrupa maçlarını nasıl içimiz kıpır kıpır izlemişsek, o ruhu, hazzı bizlere yeniden aşılamış olmasıdır. Dün akşam Portekiz'de dünya futbol kulüpleri sıralamasında 18'nci sırada kendisine yer edinen Benfica'yı Işığın Stadı'nda karanlığa boğduk. Son birkaç gündür dillere pelesenk olmuş "Galatasaray Benfica'ya zaten yenilecek, dolayısıyla Kadıköy'ü düşünmeli" saçmalığına kulaklar tıkandı, gözler kapandı, vazife yapıldı. Kimse bilmiyor muydu ki Galatasaray hiçbir zaman yerel düşünmemiştir? Kimse bilmiyor muydu ki bu takım Avrupa Fatihi payesine kolay erişmemiştir? Yıllardır hiç mi bir şey öğretemedik biz sizlere? Yoksa öğrenmek mi istemiyorsunuz?
1999'a el sallamaya hazırlandığımız günlerde AC Milan'ı Avrupa Kupalarının dışına tekmelediğimizde Galatasaraylılar'ın ağzında tek bir söz vardı: "UEFA Kupası"... Çok dalga geçildi, hâlâ atılacak bir çamur illa ki bulunuyor. Ancak o sezon verilen sözler tutuldu. Takım Avrupa'da bir farklı oynuyordu. O günlerde imkansızın aslında Galatasaray lugatında yer almadığını anlattık biz.
Hayatı yeni yeni kavramaya başlamış bir çocuktum. 17 Mayıs 2000 gecesi heyecandan kendimi tuvalete kapattığımda henüz 14 yaşımdaydım. O vakitler kupanın heyecanını pek fazla yaşayamadığıma hayıflanmıyorum aslında. Evet, zaman zaman "Galatasaray keşke şu yaşımdayken oynasaydı finali" diyorum. Bir şeylerden feragat etmek, bir arkadaşın sırtına okkalı bir tokat yapıştırıp "Yürü lan gidiyoruz" demek güzel olurdu. Bunun hayalini kurdum hep. Fakat şanslıydım. Hayıflanmamamın su götürmez sebebiydi bu. Ben görmüştüm o kupanın Büyük Kaptan'ın ellerinde yükseldiği anı. Dün gibi de hatırlıyorum ya, yeterdi aslında. 18 Mayıs 2000'de doğanlar ne yapsındı...
Ondan sonra takip eden hiçbir Avrupa maçında yerimde oturamadım. Her Şampiyonlar Ligi maçında annem tarafından evden kovulurdum, istikametim ise teyzem olurdu. Kuzenimle ayakta izlerdik maçları. Oturmamak totemimizdi... 20002'den sonra ise Avrupa ile aramıza kara kedi girdi. 2008'e gelindiğinde Avrupa Fatihi unvanının geri alınma vakti çoktaaan gelmişti. Biz yine "Final" dedik, başkaları "Tabii tabii" dedi. Çok benzer bir senaryo...
Olympiakos maçında belliydi aslında. Takım bu sezon Avrupa'da başarıyı gerçekten istiyordu. Hatta dünkü maçtan sonra söylenebilir ki Galatasaray'ın bu sezonki tek konsantrasyonu UEFA Kupası üzerine... Ligdeki lakaytlığı ancak bununla açıklayabiliriz. Lige yeterince konsantre değiliz... Ölümüz de götürür bu boktan ligi, o ayrı...
Dün sabah Galatasaraylılar'ın birçoğu beraberliğe razıydı. Ancak maç başladıktan sonraki ilk 5 dakika aslında maçın nasıl geçeceğini özetler gibiydi. Dakika 2 Lincoln, dakika 5 Ümit... Henüz maçın başında iki farklı öne geçme şansından yararlanamadık. Aslında Estadio Da Luz'da Galatasaray'ın teslim olmayacağı, hatta galibiyete gideceği mesajını aldık. İlk yarının ortalarına doğru Benfica'nın bulduğu net bir pozisyon kendileri için maçın bittiği yerdi. De Sanctis'in harika bir refleksle çıkardığı top Benfica'nın maç boyunca üretebildiği tek net pozisyon olarak kayıtlara geçti. Ancak Galatasaray beklenenin aksine açık oynuyordu. Tıpkı 2000 yılında Dortmund, Leeds, Milan, Arsenal, Mallorca demeden yaptığımız gibi... İkinci yarıda Benfica'nın ilk maçta yaşadığı puan kaybını da düşünerek biraz olsun yükleneceğini sandık. Ancak Galatasaray işi şansa bırakmamaya niyetliydi. Reyes, Di Maria, Nuno Gomes ve Aimar gibi isimler Ayhan'a, Emre'ye, Arda'ya teslim oluverdi bir anda. Kim ne derse desin dün akşam saz Galatasaraylı futbolcuların elindeydi, onlar ne söylerse Işığın Stadında o çalınacaktı. Öyle de oldu... 51'de Lincoln'ün "Al da at"ı ile topla buluşan Baros böyle deplasmanlarda kaçırılmaması gereken bir pozisyonu harcadı. Pozisyonun devamında Lincoln korneri arka direğe gönderdi, Servet toğu indirdi, Emre Aşık da sol voleyi ağlara gönderdi... Ben ise evdeki hangi arkadaşıma sarılacağımı düşünüyordum o sırada. Ve Emre Aşık tabii ki... İlk defa futbol maçı izleyen bir adam Emre'nin 35 yaşında olduğuna inanmaz herhalde. Profesyonelliği ve yeteneği ile bana her daim Cannavaro'yu anımsatmıştır. Dün akşam harika oynadı, bir de gol attı. Attığı gol ile bana ayrı bir mutluluk verdi.
Avrupa maçlarını kalabalık arkadaş ortamında izlemenin uğurundan vazgeçmiş olmam mıydı 6 sene süren bekleyişin sebebi? Dün akşam eve aklıma gelen bütün Galatasaraylı arkadaşlarımı davet ettim. Böyle maçların havasına girebilmek için gerekli olan bilimum içkiye annenin memleketten gönderdiği pasta börek de eşlik edince keyfe değilmemeliydi. Tek eksik Galatasaray'ın alacağı bir galibiyetti. Hiç üzmedi bizi Galatasaray! Dün de öyle yaptı... İlk yarıda rakibi tarttıktan sonra ikinci yarıda oyunu rakip yarı alana yıktı. Emre'nin golünden sonra da Benfica'yı orta çizginin ilerisine geçirmedi. 69'da maçın belki de en iyisi olan Ayhan, Ronaldinhovari bir pas ile soldan ceza sahasına kaçan Arda'yı gördü. Arda neden dünya çapında bir yıldız olduğunu bu pozisyonda uygulamalı olarak gösterdi ve kafası ile penaltı noktasına hareketlenen Ümit'i gördü. Ümit de o meşhur bitiriciliğine yakışır bir vuruşla farkı ikiye çıkardı, tüm Avrupa'ya yılın Galatasaray pozunu verdi. Kalan dakikalarda bir şey değişmedi. Galatasaray rakibi ile dalga geçmeye devam etti. 78'de Baros karşı karşıya golü atsa, ne Benfica kalacak sahada ne de yapılmadık makara evde...
Dün akşam Galatasaray De Sanctis'inden Ümit'ine kadar muhteşem bir mücadele verdi. Puanı değil puanları hak etti. Futbolun hak edene ihanet etmediği ender zamanlardan biriydi, bu yüzden ayrıca sevinçliyiz. Grubumuza ikinci torbadan gelen Yunan Ligi'nin namağlubunu, ardından da birinci torbadan gelen Portekiz Ligi'nin namağlubunu devirdik. Artık B Grubu'nun zirvesindeki yerimizi perçinledik. Bundan daha önemlisi arka arkaya gelen bu iki galibiyetle birlikte Avrupa'daki özgüvenimizi geri kazandık.
Bir şey daha... Benfica'nın sembolüdür; kartal! Her maçtan önce Estadio Da Luz'da bir kartal uçurulur. Batı batı diyoruz da başka bir şey demiyoruz ya... Biz şampiyonluk maçımıza bir aslan getirdik diye denmedik laf kalmadı, orada adamlar yapınca "Vay anasını" diyoruz.
Harbiden... Vay anasını!
UEFA KUPASI'NI TEKRAR ALACAĞIZ GALATASARAY!
Dybala ve Skriniar'ın transfer ihtimali üzerinden, 3-4-1-2'nin ana kurgu
olduğu senaryo
-
Dybala ve Skriniar'ın transfer ihtimali üzerinden, 3-4-1-2'nin ana kurgu
olarak devam edeceğini söyleyebilirim. Icardi'nin rolü Dybala'nın
olacaktır. Sk...
7 saat önce
5 yorum:
Güzel yazmışsın. Okurken beni de coşturdun. Gerçekten de takımımızın benfica maçını dikkate almayacağını ve asıl önemli olan fener maçı olduğu için dünkü maçta yatacaklarını düşünen zavallı basın ordusuna iyi bir ders oldu. Ama bugün daha hala kıskanç hakan ünsalve onun gibilerin galatasarayı beğenmediğini, benficanın golü girse maçın çok değişik olacağını söylediklerini duyuyorum.
Yuh yazıklar olsun.
Sizler rasyonel düşünme, bir konuyu algılama, üstüne fikir yürütme ve yorumlama özürlü olmanızın yanında, tamamen ego tatmini için mantığı bir kenara bırakıp yorum yapan ve bundan ne yazık ki para kazanan zavallılarsınız.
Allah hepinize akıl fikir versin.
Ülkede ve dünyada herşey yalan, kurgu.
Tek gerçek şey var. O da futbol. Sahada oynanıyor, canlı izleniyor ve iyi oynandığında büyük keyif veriyor.
Zehirlemeyin futbolumuzu. Uzak durun futboldan.
Yorumunuz için teşekkür ederim.
Madem ki Hakan Ünsal'dan girdik, öyleyse benim de hakkında söyleyecek birkaç lafım var.
Hani efsane kadronun hatrı olmasa çok ağır konuşacağım da tutmak zorunda hissediyorum kendimi. Bir insan kendi camiasına karşı bu kadar hızlı bir şekilde antipatikleşmeyi nasıl başarır? Geçen sezondan beri Lincoln'ü eleştiriyor. Çok mu zor iyi oynadığı zaman kafanı kaldırıp bunu söylemek? Her fırsatta kulübe suç atıyorlar ya, bazen "İyi etmişler" diyorum kulüp için. Böylelerine fazlası mübah!
Skibbe'nin yerine geçebilmek, eskinin hatrına ekmek yiyebilmek için herşeyini verir o adam. Yazıklar olsun. Gözümde takımı satarak giden ismi lazım değil futbolculardan farkı yoktur.
Negatif düşünceleri ile rating yaptığı ve buna NTV Spor'u da alet ettiği programında başarılar dilerim ona. O da Glasgow'a attığı aşırtma golün hatrına.
Altta siyahla yazılı cümleyi özellikle mi öyle koydun yoksa bir yanlışlık mı oldu? :) Eğer özellikle koyduysan ilk farkeden ben miyim?
Sinem,
özellikle koydum ve evet, ilk farkeden sensin gibi görünüyor :)
Yorum Gönder