Her şeyimizden vazgeçtik. Bir tek Galatasaray'dan vazgeçemiyoruz. Bize yaptığı tüm işkencelere karşın yine de sırtımızdaki formayı sıvazlıyoruz. Belki birkaç kamçı daha yeriz, pek önemi yok. "Batan kendi gülümüzün dikeni olsun" üstümüzü başımızı düzeltiyoruz, yolumuza devam ediyoruz. Bir haftadır yüzümüz gülmüyor... Ne tadımız kaldı ne de tuzumuz ama gidecek başka yolumuz da yok Galatasaray'dan başka. Hayatımıza katmışız bir kere, kaçışlarımız bile sana be Galatasaray!
Zar zor kalkılan bir pazar sabahı. Sabahtan kasıt; 14:00. Bunun nedeni içinde bulunulan sınav haftası olabilir bittabi. Sabahlara dek uzanan ve küçük bir masa lambası eşliğinde son bulan geceler. Masanın bir hayli rahatsız edici zeminine çeneyi dayamak ve boyun ağrısıyla yeni güne başlamak... Koymuyor aslında pek, alışmışız rahatsızlığa, acılara bir de...
Kendimize ayıracağımız bir zaman yok. Yolda yaparız kahvaltımızı da bir simit eşliğinde. Var mı daha ötesi? Apar topar ayağa geçirilen bir kot, üzerine çekilen bir forma ve soğuk bir İstanbul gününde ısınmamızı sağlayacak sarı-kırmızı bir atkı... Başka da bir şeyimiz yok yanımızda. Umutlarımızı evde bırakıyoruz, fazlası her daim sakatlık çıkarıyor başımıza. Haftalık ibadetimizi yerine getirebilmek uğruna düşüyoruz Ali Sami Yen'in yollarına...
Midemiz isyan ediyor bize, başımız da öyle. Sağlam bir yerimizi bulsak ellerimizi göğe kaldıracağız. Vapura bindiğimizde ancak farkına varıyoruz belalı yakadan ayrılmaya meylettiğimizin. Bir marş tutturuyoruz usulca. Yanımızdaki teyze kafasını çevirip dikiyor gözlerini yüzümüze. Çok da suratsız... Halimizden anlıyoruz en nihayetinde. O başını çeviriyor, biz de çenemizi kapatıyoruz.
Ali Sami Yen Sokak bir garip. Bilmesek maç olduğunu hatırlatacak bir nişâne de yok. Herkeste aynı ruh hali ve kalkmayan başlar olmazsa olmazımız. Bir gülümsemedir alıyor bizi... Yüzümüze bakanlar çok şey anlıyor aslında.
Başımıza sarılıyor bir karaborsacı. Eski Açık biletlerimize talip olmuş. Yeni Açık ile değiştirmeye uğraşıyor. Bir kafa çakasım geliyor. "Be okul çocuğu, yasal ol lan biraz"
En nihayetinde mabetteyiz. Kayserispor maçındaki gereksiz protestodan eser yok. Mabedin her daim boş koltukları dışında yine boş yer yok. Birden uzun bir aranın ardından yeşil zemini süsleyen parçalı formayı görüyoruz. Kulağımıza çalınan "Şereftir seni sevmek..." ile koyveriyoruz kendimizi. Farkındayız tüylerimizin dikenliğinden ama aynı şeyi gözyaşlarımız için söyleyemiyoruz. 9 Kasım'da Kadıköy'de bıraktığımız yaşlar onlar bizim. İyi dayanmışız... Son bir gayretle çıkarıyoruz ağzımızdan: "Ulan Gaassaray!"
90 dakika sürecek olan günah çıkarma işlemi maestronun bir işareti ile başlıyor. Anlatılacak bir şey yok ama. Tanık olduğumuz en kötü akşamlardan biri mabette. Lincoln ve Kewell ağlayan çocuğun eline küçük bir şeker tutuşturup gecenin tatlı bitmesine vesile oluyorlar. Yakalarımızı kaldırıp sırtımızı döndüğümüzde, ışıklar da sönmüştü.
Biz kötü gününde kalmayı seçtik Galatasaray!
Dybala ve Skriniar'ın transfer ihtimali üzerinden, 3-4-1-2'nin ana kurgu
olduğu senaryo
-
Dybala ve Skriniar'ın transfer ihtimali üzerinden, 3-4-1-2'nin ana kurgu
olarak devam edeceğini söyleyebilirim. Icardi'nin rolü Dybala'nın
olacaktır. Sk...
7 saat önce
1 yorum:
bir sevgi bu kadar resmedilebilirdi ancak.
kaleminize sağlık.
Yorum Gönder