Kendisi Galatasaray'da iken ben küçüktüm. Aslına bakılırsa oldukça küçüktüm. Sarı ile kırmızıyı sadece alnımdaki bandanadan ibaret sanırdım. Tüm bunlara rağmen geçen yıllarla birlikte kendimi Galatasaray'a uğurlu gelmiş olarak görmeye başladım. Çünkü doğduğum sene Galatasaray "14 senelik o çile"ye son vermişti. Bugün, daha birkaç saat önce ciddiyetine vardım durumun. Bunun benim ya da başkasıyla bir alakası yoktu, Jupp Derwall ile alakası vardı. Çileye son veren oydu. Bunun sebebi çok şanslı oluşu muydu? Hiç sanmıyorum. Aslına bakılırsa onun şanssızlığı Galatasaray'ın şansı oldu belki de. Öyle ki 1984 Avrupa Şampiyonası'nda başında olduğu takım Almanya talihsiz ve bir o kadar dramatik şekilde İspanya'ya elenince kapı gösterilmişti kendisine. Sonrası malum; hayat kendisine yeni bir fırsat sunmuştu ve 1984 yazında yolları Galatasaray ile kesişmişti. Derwall o kadar profesyoneldi ki işe Florya'yı adam etmekle başladı. Ona göre futbolcuların gelişimi için en uygun yoldu bu.
Derwall Galatasaray'ın kaderini değiştirmişti. Bu, aynı zamanda Türk futbolunun da kaderinin değişmesi anlamına geliyordu. Futbolumuzda belirli periyotlarda ortaya çıkan ekollerden birinin, Alman ekolünün, startını vermişti o gelişiyle. Beraberinde getirdiği yeni oyun sistemi sayesinde Sami Yen'den yükselen "14 senelik bu çile bitsin artık bu sene" sesleri amacına ulaşmış, Galatasaray onun önderliğinde yıllar sonra zafere erişmişti.
Bu tatmin etmemişti Alman hocayı. Ona göre Türk futbolu kendi içine kapanık olmamalıydı. Takımlar kısır döngülerinden kurtulmalıydı. Hedef Avrupa olmalıydı. Öyle de oldu. "Avrupa Avrupa Duy Sesimizi, İşte Bu Türkler'in Ayak Sesleri" nidaları onun döneminde söylenmeye başlandı. Yanında yetişen öğrencisi Mustafa Denizli de dönemin Şampiyonlar Ligi olan "Şampiyon Kulüpler Kupası"nın yarı finaline kadar taşıdı Galatasaray'ı. Belki de onun Türk futboluna ve futbolcusuna olan inancı, 11 yıl sonra gelecek olan "kupa"ya vesile olmuştu. Nasıl ki Fatih Terim imkansızı olura çevirdiyse, nasıl ki Lucescu en zor anlarda dahi Galatasaray'ın Avrupalılığını korumayı başardıysa, Derwall de bize Avrupalı'dan korkmamayı öğretmişti işte.
Biraz daha yüzeysel bakarak tüm başarılarını bir kenara koysak bile büyük adamdı Derwall. Yukarıda saydığım nedenlerden ötürü büyük adamdı. Sayamadığım niceleri için büyük adamdı. Şüphemiz yok hâlâ da öyle.
Galatasaray'ı Galatasaray yapan değerleridir. Galatasaray bu özelliğiyle kendisini diğer takımlardan ayırır. Bugün bu değerlerden birini daha kaybettik. Hem de öyle bir değerdi ki yıllar sonra bir röportajında "Hayatımın en doğru kararı Galatasaray'dı" diyebilmiştir.
Ve eşya tabiatına bir kez daha yenildi. Acı haberi birkaç saat önce cep telefonuma gelen bir mesajla öğrendim. Üzüntümü kelimelere, cümlelere döküp acımı basite indirgemek istemiyorum. Söyleyebileceğim tek şey; bundan önce kaybettiklerimizi kalbimizde nasıl yaşatıyorsak Derwall'i de öyle yaşatacağımız. Haldun Taner ne demişti hem; "Ölürse ten ölür, canlar ölesi değil"...
Rahat uyu "Şef Gümüş Kıvrım"... Seni unutmayacağız... Çünkü biz GALATASARAYLI'yız...
Vinicius'un bu sezon aldığı süre 0 dakika, Aurier ise hala boşta
-
Geçtiğimiz sezonun Ocak ayı transferleri, Vinicius ve Aurier. Boey'in 30
milyon avro'ya satıldığı ortamda, ara transferde çok para harcamayalım adı
altı...
21 saat önce
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder