6 Ekim 2008 Pazartesi

Bursaspor: 2 - Galatasaray: 1

Futbol hakkında söylenegelmiş en klâsik sözlerin başını çeker aslında "3 ihtimalli oyun"... Nasıl ki galip geldiğinizde bunu doğal karşılıyorsanız aksi bir durumu da aynı sükunetle sindirmek zorundasınız. Ancak elbette bu kadar da basit değil. Hatalarınızı önünüze bir bir koyarsınız. Yenilmek kabul edilebilir, sindirilir de... Bunlar sorun değil. Sorun yenilgiyi nasıl tattığınızdır? Mücadele edersiniz, öyle bir oyun ortaya koyarsınız ki sahada, maç bitiminde yenilgiye rağmen takdir toplarsınız. Bir de diğer yönü var yenilginin. Mücadele etmeden, umursamadan alınanı...
Galatasaray'ın Bursaspor deplasmanında yaptığı da tam olarak buydu. Yarım metre önündeki topa uzanmak için tenezzül etmeyen, kazanma azmini yitirmiş bir takım vardı sahada. Aslında kısa bir süre önce söylemiştim, Galatasaray henüz ciddi bir rakibe karşı oynamadı, demiştim. Kocaeli, Bellinzona, Konya... Pembe günler sona erdi. Sezonu açtığımız günden bu yana oynadığımız 3 ciddi maçın hiçbirini kazanamamış olmamız kesinlikle bir tesadüf değil. Steaua Bucharest karşısında alınan başarısız sonuçları, ligde ve Bellinzona karşısında alınan gösterişli skorla unutturmayı başarmıştı takım. Peki ya bundan sonrası? Frenin patladığını da belirtmiştim. Tekerler de yavaş yavaş S.O.S. vermeye başladı. Kurtarabilenin vay hâline...
Beşiktaş'ın UEFA Kupası'na henüz ilk turdan veda ederek, Fenerbahçe'nin ise ligin ilk 6 haftasında 4 mağlubiyet alarak "zavallılar"ı oynadığı sezonda, açık ara götürebileceği lige pek de parlak başlayamadı Galatasaray. Alınacak 18 puan varken, biz bunun 11'i ile yetiniyoruz. Yine de çok da dert etmeye gerek yok açıkçası. Zaten var olan potansiyeli nasıl patlatacağımızı düşünmenin vaktidir. Aksi takdirde kazanmak için mücadele etmeyen bir takım ister istemez en vefakâr taraftarı bile üzecektir. Kadronuza ne kadar yıldız kazandırırsanız kazandırın, günümüz futbolunda koşmayana ekmek yok maalesef. Çoğumuzun adını dahi ilk kez duyduğu Rumen ekibi FC Cluj, Şampiyonlar Ligi'nde önce Roma deplasmanından galibiyet çıkardı, ardından Chelsea'dan puan almayı başardı.
Skibbe... Pek fazla dil dökmek istemiyorum ama maçın başında kadroyu görünce aklıma gelen başımıza geldi. Zaten zayıf olan orta sahayı üç kişiyle kurmak - ki bunlardan biri iki iğneyle sahaya çıkan Arda - Bursa gibi bir deplasmanda hangi akla hizmettir. Sezon başından beri bu takımın orta sahası nerededir? Rakiplerin savunmalarından attıkları her top neden her defasında bizim savunma oyuncularımızla karşı karşıya gelmek zorunda? Bu maçta kalemizde gördüğümüz ilk golü hatırlamanızı rica ediyorum.
Son olarak üzerinde ısrarla durmak istediğim bir konu var. Arda Turan mevzusu... Bu çocuğa Galatasaray taraftarı sahip çıkmalı. Kewell'in, Lincoln'ün, Baros'un varlığı Ali Sami Yen tribünlerinden "Arda Turan oleeeey" seslerini eksik etmemeli. Vefa arıyoruz ya hani, Emre ve onun gibilerin suyun öteki tarafına taşınmalarına parlıyoruz ya hani, işte Arda'ya bu yüzden sonuna kadar sahip çıkmalıyız. "Beni sevenleri üzmeyeceğim" diyen adamı üzmemeliyiz.

Hiç yorum yok: