"Bil ki, vefa sevgiliden çok aşık için kaçınılmaz bir zorunluluktur. Aşık için oldukça önemli bir şarttır; çünkü bağlanma kararı ondan gelmekte; girişimlerde o bulunmakta; sevgiyi o güçlendirmek istemekte; gerçek içtenliği o dilemekte. En saf ve temiz dostluk bağlarını kurmak isteyenler arasında ilk sırayı almakta. Aynı şekilde sevgilisinin yardımlarını kazanarak zevk elde etmede sevgilisini geride bırakır aşık. En sağlam bağlarla bağladığı, en sıkı dizginlerle dizginlediği sevginin, kopmaz ipleriyle bağlanan da gene odur. Kendisi bu noktaya gelmek istemeseydi, bütün bunları yapmaya kim zorlardı onu? Şefkatini, sevgisini rica ettiği sevgilisine bağlanarak vefakâr davranışıyla oraya en son damgayı vurmak istemeseydi, onu aşık olmaya kim zorlayabilirdi? Tam tersine, sevgilisi ise, kendisine doğru yönelirken, aşığını, kendisine çeken varlıktır. Kabul ya da reddetmekte bütünüyle özgürdür. Eğer kabul ederse, aşığı umutlara, lütuflara boğar; eğer reddederse, kınananacak bir iş yapmış olmaz..."
Yukarıda okuduğunuz sözler İbni Hazım'ın Güvercin Gerdanlığı isimli eserinden alıntıdır. Alıntının neredeyse tamamı ile hemfikir olmama karşın son cümlede yollarım ayrılıyor. "Kınanacak bir iş" mevzusu yani. Yapmış olmaz mı? Olur, bal gibi de olur.
Vefa... Kim nasıl biliyor bu kavramı? Cenazelerde hoca sorar ya cemaate "Merhumu nasıl bilirdiniz" diye. Benim sorumun da ondan farkı yok. Ölü ve içi boşalmış bir kavramın arkasından soruyorum işte size, "Nasıl bilirdiniz vefayı?"... Kiminiz çıkıp köklü bir futbol kulübü diyebilirsiniz. Doğrudur ismiyle harikulade bir tezat oluşturarak yıllar öncesinin efsane, şimdilerin ise amatör futbol kulübüdür. Bir başkanız çıkıp İstanbul'da Haliç'e cepheden bakan güzel bir semt diyebilir. En çok da bu yönüyle bilinir belki. Ha, şu da olabilir tabii... Çıkarsınız ve vefanın leziz mi leziz bir boza olduğunu söyleyebilirsiniz, karlı kış gecelerinde içinizi ısıtan. Peki bir zamanlar bu kavramın bir şeye saygı ve sadakatle bağlı olma durumu olduğunu da hatırlıyor musunuz? Hatırlayan vardır belki! Son bir haftadır kafamda bu kavram. Atamıyorum bir türlü. Sinirlerim geriliyor, çıkmaza vurulan mührü söküp atmaya cesaret edemiyorum. Unutulmaya yüz tutmuşların arasında unutmak ve unutmamak arasında gidip geliyorum. Ne yaptığımı bilmiyorum.
Birine, bir nesneye, bir olguya, bir herhangi bir şeye bağlanırsınız. Sadece sizin olduğuna inanırsınız. Bağlantınız da karşılık verir gibidir. Sonra gün gelir bulamazsınız. Elinizin altında olan çoktan yitip gitmiştir, siz farkına yeni varmışsınızdır. O vakit anlarsınız aslında bağlantınıza karşı yerine getirdiklerinizin size vefasızlık olarak geri döndüğünü. Adına vefa demezsiniz o vakit. Yaptığınız her şeyi aslında karşılık gözeterek yapmışsınız gibi hissetmenizin nedeni budur. Sanki vefa eşittir alacaktır o vakit.
Belli mi olur, İstanbul'a yolunuz düşer bir zaman. Ya da kışın en çetin geçtiği vakitlerde boza çeker canınız. Semt, futbol takımı, boza ve diğerleri... Bunlardan herhangi birine ulaşmak için çıktığınız yola dikkat edin. Ve hatta henüz yolun başındayken çökmek üzere olan bu yola adımınızı dahi atmadan geri dönün.
Mikautadze ile oyun düzenini çok daha güçlü kılarsın
-
Dybala'nın ismi geçti, kimini heyecanlandırdı, kimi ise yanlış tercih dedi.
Ben heyecanlanmadım ama yanlış hamle olduğunu da düşünmedim. Geldiğimiz
sevi...
2 saat önce
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder