2005/2006 sezonunda elde ettiğimiz efsanevi şampiyonluğun dumanı hâlâ üzerinde tütüyor olsun, kimilerine göre Galatasaray tarihinin en değerli şampiyonluğudur o şampiyonluk. Öyle ki 14 yıllık bekleyişe son veren Eskişehirspor maçının ardından bile Galatasaray taraftarı bu denli duygu yoğunluğunu birarada yaşamamış, kalbini çıkarıp bir kenara koyamamış, her şeyi mantık çerçevesi içinde değerlendirmekten öteye gidememişti. Bu savlar da 14 Mayıs 2006'nın en kıymetli olduğunu savunanlardan... Belki de öyledir. Görecelidir. Kişiden kişiye değişir yani. O şampiyonluk alından akan tertemiz terin hak ettiği; saha içinde ve saha dışında gözlerimize gözlerimize sokulan ayak oyunlarına verilen en güzel cevaptı. Bir taraf el yordamıyla hedefe ulaşabileceğini umadururken, bir taraf sarısıyla kırmızısıyla, içi dışına çıkmış bir pantolon cebiyle, tüm olumsuzluklara karşı gerilen bir göğüsle zirveye inat ediyordu. Sezon sonu geldiğinde Hasan Şaş en iyi şekilde açıklıyordu olayı: "Allah'ın adaleti bu!"
İçinde bulunduğumuz ve 3 hafta sonra sona erecek olan 2007/2008 sezonunun da pek bir farkı yok o sezondan. Senaryo hemen hemen aynı. Küçük ayrıntılar ve düzeltmeler var. Geçmiş maç yazılarımda anlattığım şeyler var mesela. En yakın olanı için 2 hafta önce oynanan Gençlerbirliği - Galatasaray maç yazımı tekrar okuyabilirsiniz mesela. Üstelik bu sezon işimiz çok daha zor sanki. Lig Türkiye Ligi ama bir süreliğine zirveyi emanet alan takım maşallahı var Brezilya karması gibi. Kadroda Türk oyuncuya rastlamak neredeyse imkansızken, Galatasaray ise neredeyse öz be öz Türk bir kadroyla mücadelesine devam ediyor. Sezon başından beri bir türlü sakatlıkları geçmeyen futbolcuların peşindeki kutup ayısından ya da teknik direktörümüzün olmayışından bahsetmeyeceğim bile. Üstelik kimilerine göre kaçacak şampiyonluğun bahanesi yine aynı: Biz hâlâ fakir fukara edebiyatı yapıyoruz.
Fakir fukara edebiyatını, ak günü kara günü ayın 27'sine bırakalım. Biz düne dönelim. Sezonun ilk maçında Fenerbahçe taraftarının 1000-1500 kişisine ve birkaç hafta evvel Beşiktaş taraftarının 5000 kişisine karşılık dün Atatürk Olimpiyat Stadyumu'nda 40000'e yakın Galatasaray taraftarı vardı. Eee tabii kimisi için stadyum dediğin şehir merkezinde olmalı. Aksi takdirde gitmeye değmez.
İlk resimde de görüldüğü üzere geçen hafta oynadığımız Trabzonspor maçı sırasında tribünde asılı olan pankarttaki 5 rakamının üzeri çizilmiş. Hedefe sadece 4 maç kalmıştı. Rakip ise bu sezon "3 büyükler" ile yaptığı maçların hiçbirinde yenilgi yüzü görmeyen Abdullah Avcı ve Arif Erdem'li İstanbul Büyükşehir Belediyespor'du. Üstelik rakipte aşina olduğumuz isimler sadece bunlar değildi. Biraz hava değişikliği için gönderdiğimiz Necati Ateş ve Aydın Yılmaz da oradaydı. Hâl böyle olunca dedikodular aldı başını yürüdü. Fazla kafa patlatmaya gerek yok anlamak için. Bu maçta Galatasaray'ın galibiyeti kesindi, çünkü rakip Galatasaray'ın pilot takımı gibiydi. Nasıl olsa maçı verirdi. Ancak böyle düşünenler maçın henüz 2'nci dakikasında yamuldular. Feldkamp ayrıldıktan sonra bir nebze olsun kendini bulan ve her geçen hafta üzerine koymaya devam eden Cassio Soarez De Souza Lincoln sağ kanatta yaptığı pres sonrası kazandığı topu ceza sahasında bulunan Arda'ya doğru kesti. Ancak o topu ağlara atmak için Arda'dan daha hevesli bir genç vardı. Adı Kerim, soyadı Zengin'di. Bu genç Fenerbahçe'nin İstanbul Büyükşehir Belediyespor'a 1 sezonluğuna kiraladığı Kerim'in ta kendisiydi. Sağolsun uğraştırmadan bizi tüm dedikodulara kendisi koydu son noktayı: 0-1.
Sonraki dakikalarda da bu sezonki en iyi performanslarından birini ortaya koyan Lincoln şov devam etti. Skor tabelası 60'ıncı dakikayı işaret ederken Barış'ın ceza sahasında gördüğü Lincoln, sağ çaprazda topla buluştu. Rakip takım oyuncuları o sırada Lincoln'ü tost etmekle meşgul oldukları için Lincoln topa istediği gibi vuramadı. Top kaleye doğru usulca ilerlerken topun kaleci Hasagiç'te kalacağını tahmin eden Lincoln hakeme penaltı itirazı etmekteydi. Aniden gelişti her şey. Tribünlerden gelen sesle başını çevirdi Lincoln ve kaleye baktı. Birkaç saniye evvel yapmış olduğu kötü şut her şeye rağmen kaleci Hasagiç'i kontrpiyede bırakmış ve ağlara kavuşmuştu: 0-2.
Bu golden sonra İstanbul Büyükşehir Belediyespor'lu futbolcular bir futbol müsabakasında olduklarını unutmaya başladılar. Galatasaraylı oyuncular sahada adeta dayak yerken maçın hakemi Selçuk Dereli bu pozisyonları sadece izlemekle yetindiği için rakip oyuncular daha da yüz bulmaya başladılar. Ve fakat Ümit Karan'ın yerine oyuna dahil olan Kral Hakan Şükür 90'ıncı dakikada Arda'nın muhteşem pasına ihanet etmedi ve sol ayağıyla arka köşeye topu bıraktı: 0-3.
Bu maçın ardında ligin lideri Fenerbahçe ile aynı puana sahip olmamıza rağmen ikinci sırada devam etmekteyiz. Lâkin haftaya Ali Sami Yen Stadyumu'nda ligin erken finalinde Fenerbahçe'yi konuk edeceğiz. Ali Sami Yen'in özlenen cehennemi atmosferi, tribünleri dolduracak muhteşem taraftar ve 11 inançlı Aslan parçası ile liderliği alıp işi büyük oranda bitirmek istiyoruz. Kaderimiz kendi ellerimizde!!!
Elde Osimhen var demenin yanına, Batshuayi de var rahatlığını eklemek
gerekecek
-
Okan Hoca, Osimhen - Icardi - Batshuayi forvet 3'lüsünün kimse de
olmadığını söylüyor. Rotasyon olarak en elit diye nitelendireceğimiz çoğu
takımda dahi...
5 saat önce
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder