17 Eylül 2009 Perşembe

Panathinaikos: 1 - Galatasaray: 3

Ten Cate, Rijkaard'ın Barcelona'dan yardımcısıydı. Şimdi ise Panathinaikos'un başındaki adam. Galatasaray'a kulp takmak isteyenlerin ise yardımcısıydı maçtan önce. İddialar Ten Cate'nin Rijkaard'ı tanıdığı yönündeydi. Lafın getirildiği yer ise Galatasaray'ı analiz etmenin Ten Cate için kolay olacağıydı. Çırak ustayı ne zaman geçmiş ki? En azından futbolda rastlanan bir durum değil bu. Maç bittiğinde Galatasaray, Atina'dan 3 puanı 3 golle alıp, daha ilk haftadan grubun zirvesine kuruluyordu. Kulplar kayboluvermişti bir anda. Ne de olsa Panathinaikos artık kötü takımdı, gözde fazla büyütülmüştü!
Kuralar çekildiğinde ilk torbadan Panathinaikos gelince duraksayanlar olmuştu. Kendimi de bu grubun arasına dahil edebilirdim. Rakipten değil de artık sağır sultanın duyduğu Gate 13'den... Sonra öğrendim ki karşılaşma Atina Olimpiyat Stadyumu'nda oynanacakmış. Rahatladım. Bu güne kadar olimpiyat stadları kime hayır getirmişti ki Pana'ya getirsin. En nihayetinde bunun vereceği acıyı en iyi bizden iyi kimse bilemez.
Bu maça kadar toplam 11 resmi maç oynamış Galatasaray. Rakip filelere tam 35 gol bırakmış. Ve meyve veren ağaç kendi tarlasında taşlanıyor... Püskürtmek ne mümkün!
Galatasaray'ın grubuna göz attığımızda ilk sıra için Panathinaikos ile mücadele edeceği bir gerçekti. Gruptaki ilk maçın deplasmanda Yunan ekibi ile oynanacak olması ise takım için ayrı bir önem taşıyordu. Galibiyet durumunda en büyük rakibinizi deplasmanda saf dışı bırakmış ve grup liderliği hususunda daha ilk maçtan büyük avantaj yakalamış olacaktınız. Mağlubiyet durumunda ise önünüzdeki maçlara bakacaktınız.
Galatasaray Servet ve Gökhan'ın yokluğunda tandemi iki Emre'ye emanet ederek başladı maça. İleride ise dinlenmeye bırakılan Arda'nın yerini Elano almış. Hızlı başlıyor maça Elano ve henüz 5'inci dakikada Galatasaray 1-0 öne geçiyor. Bu dakikadan sonra erken gelen golün de kamçılamasıyla kalemize yüklenmeye çalıştı rakip takım. Fakat harika bir oyun ortaya koyarak belki de maçın adamı olan Emre Aşık'ı geçmekte zorlandılar. Emre'yi geçtiklerinde ise zaten ofsayttılar.
İkinci 45 dakika da ilkinden farklı başlamadı. 47'de Elano'nun ara pasında kaleciyle karşı karşıya kalan Baros topu ağlara göndermekte zorlanmadı. Pana'nın direncinin kırıldığı an bu andı. 57'de kazanılan serbest vuruşta topun başına geçen isim Elano'ydu. Brezilyalı'nın pek de iyi kullanmadığı serbest vuruşta top rakip savunmaya da çarpıp ağlarla buluşunca, Galatasaray 3-0'lık üstünlüğü yakaladı. Son dakikalarda Yunan ekibinin Salpingidis ile bulduğu gol ise sadece skoru tayin etti.
Dün Galatasaray iyi oynamadı. Fakat tam bir Avrupa takımı vardı sahada. Avrupa kupalarında bir maç nasıl kazanılması gerekiyorsa öyle kazanan bir Galatasaray... Hücuma hızlı çıkan, topu ayağında tutan, oyunun temposunu ayarlayan...
Skordan çok dünkü maçın atmosferini konuşmalıyız bence. Yunanistan'da alkışlarla karşılandı Galatasaray. Hiç kuşkusuz Galatasaraylı futbolcuların sahaya çıkarken taşıdıkları pankartın bunda payı büyüktü. Yine de bu da bir şey. Yunan taraftarlar dün işin içine milliyetçi duygularını katacak hiçbir taşkınlık yapmadılar. Artık rövanş için bizlere de çok büyük iş düşüyor. Kin, nefret beslemenin kimseye bir getirisi yok. Bundan onlarca yıl önce devlet büyüklerinin politikaları halkların dostluğunu törpülememeli.

Hiç yorum yok: