1 Eylül 2009 Salı

Ankaraspor: 0 - Galatasaray: 2

Ankaraspor-Ankaragücü flörtü, iyi oynayan son şampiyon Beşiktaş'ın 4 haftada sadece 6 puan alabilmesi, Fenerbahçe'nin son saniyede elde ettiği 3 puan, Trabzonspor camiasının üzerinden bir türlü atamadığı sabırsızlık, Sivasspor'un Türbülent'e girmesi... Hareketli bir futbol gündemimiz var, inkar eden sopalıktır. Her sene aynı hikâyeler tekrar tekrar anlatılır, fakat nedeni bir türlü çözemediğim şekilde bıkmak usanmak bilmeden dört açarız kulaklarımızı.
Bir gün önce Fenerbahçe puan kaybetmenin eşiğine gelince birçok Galatasaraylı da benim gibi düşünmüştür eminim: "Bunlar kaybediyorsa yarın biz de kaybederiz..." Son saniyelerde Manisaspor'un sarı lacivertlilere ikramını gördükten sonra - ki yanlış anlaşılmasın, Fenerbahçe gayet de temiz bir 3 puan aldı - bir nebze olsun rahatlamış olduğumu iddia edebilirim. Nitekim öyle de oldu. Galatasaray, Levadia Tallin deplasmanındaki kötü oyununa Ankara'da da devam etti, lâkin futbol tanrısı bu kadronun ve o mor formanın puan kaybetmesine razı olmadı. Takımın iki formda ismi Kewell ve Nonda yedek beklerken, daha hazır olmadığı her halinden belli Elano ile geçen sezonun Guiza'sı ile yarışır bir performans çizen Baros ilk 11'de yer aldı. İlk yarıda kısım kısım rakip kaleye oyunu yıkan bir Galatasaray izlesek de geliştirilen ataklar ev sahibinin elde ettiklerinin yanında sönük kalıyordu. İkinci devrenin ilk yarısında da farklı bir Galatasaray izlemedik. Sonra yedek kulübesindeki cevherlerin ışıldama zamanıydı. 2006 Şampiyonlar Ligi final maçında yapmış olduğu değişikliklerle Arsenal'a karşı maçı çevirip kupayı Barcelonalı futbolcuların ellerine veren Rijkaard bir kez daha sahneye çıktı. Şehrin Ankara olmasının bir önemi yoktu. Takımın en kötü iki ismi Elano ve Baros oyundan çıkarken yerlerine Kewell ve Nonda dahil oldu. Birkaç dakika sonra da günün en mücadeleci ismi Keita yerini Aydın'a bıraktı. Üç oyuncu da öyle ya da böyle skora etki ettiler. 74'de Arda'nın kullandığı kornere ön direkte yükselerek kafayı vuran Kewell skoru takımı adına 1-0'a getirirken, geçtiğimiz sezon oynanan Olympiakos maçı ile ilgili bir deja-vu yaşattı izleyenlere. 83'de ise Aydın'ın güzel ara pasında topla buluşan Nonda skoru tayin etti: 0-2.
Dikkat çeken bir unsur Nonda'nın performansı. Bu sezon bir hayli istekli, bu aşikar. Geçtiğimiz sezon ortaya koyduğu performansı unutturmak istiyor, bu da belli. Oynayıp da gol atamadığı maç yok gibi bu sezon. Baros kesilmeyecekse bile bu adamın da bir şekilde ilk 11'de yerini alması gerekiyor gibi geliyor bana.
Elano ise ayrı bir vaka. Takıma ve arkadaşlarına alışamadığı her halinden belli. Umarım bu dönemi çabuk atlatır. Lincoln kadar yetenekli olduğunu düşünmüyorum ama yetenekli Lincoln'un yaptıklarını, daha da doğrusu yapamadıklarını, düşününce Elano daha cazip geliyor bana. Galatasaray'da birkaç istisna hariç Brezilyalı kolay barınamıyor. Elano'nun kaideyi bozması dileğiyle...
Performanslar, alınan puanlar bir kenarda dursun, Ankaragücü'nün yeni başkanı da Ahmet Gökçek oldu. Ahmet Gökçek kim mi? Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı ve aynı zamanda Ankaraspor Kulübü başkanı olan Melih Gökçek'in oğlu. Futbola bir siyasi el daha uzandı dün itibariyle. Ankaragücü taraftarının görüşü bile sorulmadan, kulübün 100.yılına bir hançer savruldu en keskininden. Lanet olsun futbolun içine edenlere. Bu yıl küme düşmesini istediğim takımların sayısı çoktu. Artık iki tanesinin yeri kafamda gayet sabit.

Hiç yorum yok: