7 Ağustos 2009 Cuma

Galatasaray: 6 - Maccabi Netanya: 0

Geride bıraktığımız sezonda da aynısı olmuştu. Turuncu forma görücüye çıktığında ortalık eleştiriden geçilmiyordu. Herkes beğenmediğini dile getiriyor fakat içten içe bir çekim hissediyordu bu sıradışı formaya. Sezonun ilk maçına gelindiğinde tribündeki Galatasaraylı'ların büyük bir çoğunluğunun üzerinde turuncu forma görünüyordu. Mor formanın da kaderi farklı olmadı. Üzerine sezon formalarını geçiren taraftarların çoğunun seçimi mordan yana olmuştu.
Farklı renklerin sezona giriş bakımından olumlu bir etki yaptığını dün akşamki maçta bir kez daha gördük. Turuncu forma ile Süper Kupa'yı kapıp, sezona da 4-1'lik Denizli maçıyla başlamıştık. 4-1'lik Fenerbahçe mağlubiyetinin ardından da forma "uğursuz" olarak nitelenip tavan arasına yollanmıştı. Morun da kaderinin aynı olmamasını dileyip maça geçelim.
Aslında maç hakkında öyle uzun uzadıya anlatılacak pek bir şey yok. Galatasaray'ın yedek ağırlıklı bir kadroyla çıkacağı, bunun yanında Keita'nın Ali Sami Yen'e ilk kez ayak basacağı, Nonda'nın "tamam" ya da "devam" diyeceği bir maç bekleniyordu. Beklenenler oldu. Beklenmeyenler de vardı tabii. Mesela kimse 6-0'lık bir galibiyet beklemiyordu. Belki de kendi adıma konuşmalıyım, bilemiyorum. Neticede deplasmanda alına 4-1'lik galibiyetin üzerine hangi takım rövanşa bu denli asılırdı ki? Ne olursa kazanma azmi iyidir, bu işin sevindirici yanı.
Maç hakkında üzerinde en fazla durulması gereken nokta ise hiç şüphesiz Aydın Yılmaz'ın performansı oldu. Geçtiğimiz sezon başında dost meclislerinde ettiğimiz iki çift kelamdan birinin konusu her zaman Aydın Yılmaz'dı. "Bu sezon Aydın'dan büyük patlama bekliyorum" cümlesini kaç defa kurduğumu hatırlamıyorum. Fakat geçtiğimiz sezon sona erdiğinde Aydın Yılmaz belki de en büyük hayal kırıklığımız olarak duruyordu bir köşede. Bu sezon Rijkaard'ın gelişi ile ümitlensem de basında çıkan dedikoduları ve halihazırdaki 33 kişilik kadronun en azından 25 kişiye indirileceğini düşününce Aydın'ın Galatasaray'a tutunmasının bir hayli imkansızlaştığını düşünüyordum. Hayır, Aydın'ın kapasitesini bilmesek bu kadar üzerinde durmayacağız belki ama zamanında, çok daha gençken, ortaya koyduğu futbolu hatırlayıp içten içe hayıflanıyorduk. Dün akşamki Netanya maçı son bir şanstı Aydın Yılmaz için, ve son bir umuttu ona inananlar için. Ne skor, ne tur, ne de atılan harika goller var şu an aklımda. Aydın Yılmaz yıldız adayı bir futbolcu nasıl oynaması gerekiyorsa öyle oynadı dün akşam. Takımın yeni kaptanı ve 10 numarası Arda Turan'ın da Mlada Boleslav maçında adını ezberlettiğini düşünürsek, benzer bir trenin Aydın için kalkmayacağını nasıl iddia edebiliriz ki?

PS: Avrupa kupalarındaki 300'üncü golümüz de yeni transfer Abdulkader Keita'dan geldi. Bunu da pas geçmemek gerek tabii.

3 yorum:

sinem dedi ki...

"Herkes beğenmediğini dile getiriyor fakat içten içe bir çekim hissediyordu bu sıradışı formaya. "

yok böyle bişii?!

o da kötü bu da.

Anıl dedi ki...

Haydaaa! Sen neden üstüne alınıyorsun ki? Sen bir istisna olabilirsin pek tabii. Senin beğenmiyor oluşun genelin düşüncesini yansıtmıyor ki!

sinem dedi ki...

herkes deme o zaman. beğenmediğini söyleyen birçok kişi de. :) hayret bişiy.

tekrar ediyorum: o da kötü bu da.