24 Eylül 2008 Çarşamba

Kocaelispor: 1 - Galatasaray: 4

UEFA Kupası’nda deplasmanda yenilen 3 gole karşın alınan galibiyet yüzleri biraz olsun güldürmeye yetmişti. Sırada ligde tırmanışa geçebilmek için alınması gereken bir 3 puan vardı. Rakip ise geçtiğimiz sezon Bank Asya 1.Lig’i şampiyon olarak tamamlayan Süper Lig’in yeni ekibi Kocaelispor’du. Körfez’e Mehmet Topal, Ümit, Linderoth, Emre Güngör, Arda, Sabri, Hakan, Uğur gibi oyuncularımızdan yoksun gittik. Bu isimlere yedeklerden üç kişi daha ekleseniz şampiyonluğa oynayacak bir takım rahatlıkla çıkar. Deplasmana “eksik” çıkan ilk 11 ise De Sanctis, Volkan, Hasan, Meira, Servet, Ayhan, Kewell, Aydın, Baros ve Nonda’dan oluşmaktaydı. Eh, zaten bu yüzden Süper Lig’in açık ara favorisi değil mi Galatasaray?
Bana sorulacak olursa karşılaşma başlamadan önce inancım kazanacağımız, ancak bunun öyle kolay olmayacağı yönündeydi. Rakip Kocaelispor her ne kadar geride bırakılan üç hafta sonunda tek bir gol dahi atamamış ve aldığı tek puanı da elde ettiği bir beraberlik sayesinde hanesine yazdırmış olsa da Kocaelispor’un Süper Lig hasreti ve ateşli taraftarı gözümüzü biraz olsun korkutan etkenlerin başında geliyordu.
Tıklım tıklım tribünler önünde ve Hodri Meydan’ın gönülden tezahüratları eşliğinde maçın başlama vuruşu yapıldı. İlk on dakika sonunda biraz olsun şaşırdım. Çünkü Kocaelispor’un kendi evinde bu denli ürkek bir futbol sergileyeceğini düşünmüyordum. Hücum gücünün de etkisini kullanan Galatasaray oyunu rakip yarı alana yıktı. Engin İpekoğlu’nun aklından geçenleri okuyabilmek için futbolun her harfinden ayrı ayrı anlamaya gerek yoktu. Galatasaray’ın çok adamla gol arayışlarına ligin isabetli şut yüzdesi en fazla olan oyuncusu Taner ile karşılık vermekti niyeti. Yakalanacak olan karşı ataklar ise bu çabanın ilk adımları olacaktı. Nitekim yanılmadık. Dakikalar 10’u gösterirken Taner Gülleri çok şık bir vuruşla takımını 1-0 öne geçiren golü kaydetti. İpekoğlu’nun taktiksel anlayışı rakibiniz Galatasaray’sa bir yere kadar oyuna hükmedebilirdi. Garip bir düşünce olabilir, fakat uzun zaman sonra ilk defa “Biz bu maçı rahat çeviririz” kanısına kapıldım. Kocaelispor’un gol pozisyonundan ayrı olarak maç boyunca girdiği tek pozisyonda ise farkın ikiye çıkmasını Taner’in bencilliği önledi. Tabii o pozisyon gol olsa… Yok canım, yine çevirirdik.
İlk yarının son çeyreğine girmiştik ki karşılaşmanın en konuşulan pozisyonunda Milan Baros’un ayağından gelen golle skoru 1-1’e getirdik. Ceza sahasına doldurulan topa altıpas içerisinde kaleci Serdar ile birlikte yükselen Nonda topu indirdi, Servet yamuk bir vuruş yaptı, Baros’un önüne düşen top da ağlarla buluştu. Devre arasına da bu skor ile girildi.
İkinci yarıda da pek bir değişiklik yoktu. Maç yine orta çizginin Kocaelispor kalesine doğru olan tarafında oynanıyordu. Aydın’ın yerine oyuna dahil olan Yaser takımın sağ kanadına direnç getirdi. Şimdiye kadar bahislerini nasıl etmediğime inanamıyorum ama Lincoln ve Kewell harika oyunları ile izleyenlerin gözlerinin pasını aldı. Özellikle Lincoln’ün pasları akabinde kaleci ile karşı karşıya kalan Nonda ve Baros’un kaçırdığı goller üniversitelerde tez konusu olacak cinstendi. Fizik kuralları altüsttü anlayacağınız… Devrenin ortalarına doğru sol çizgide topu alan Lincoln ceza alanı içerisine doğru hareketlenen Nonda’ya Süper Lig’de pek sık görmediğimiz bir pas yolladı. Nonda’ya sadece dokunmak kalıyordu; 1-2. Bu golden takım oldukça rahatladı. Bir süre sonra, oyuna Volkan’ın yerine dahil olan Alparslan, sol çizgide topu aldı, rakibini çok şık bir hareketle geçti ve yaklaşık 40 metrelik bir deparın ardından topu arka çizgide bekleyen Baros’a postaladı. O da bu güzel asiste ihanet etmedi; 1-3. Karşılaşmanın son on dakikasına girilmişti ki ceza yayına doğru topla hızlanan Lincoln sol tarafındaki Kewell’e harika bir pas attı. Kewell adeta antrenmandaymışçasına soğukkanlı bir hareketle rakibini oyundan düşürdü, sağ ayağıyla plâseledi ve karşılaşmanın skorunu tayin etti; 1-4.
Galatasaray son iki maçında rakip ağlara toplam 8 gol gönderdi. Orta ölçekli takımlara karşı bu hücum ağırlıklı futbol dolayısıyla çok gol atacağımız gibi çok da gol yeriz. Ha, 3 yersek 5 atar, kazanırız. Ancak UEFA Kupası’nda oynanacak ileri tur maçları ve Süper Lig’deki derbilerde bu taktiğin ters tepme olasılığı son derece yüksek.
Bir şey daha… Kewell, Baros, Meira, Sanctis gibi oyuncuların takıma kazandırılmalarının ardından Galatasaray Ruhu’nu sorgulayan pek çok görüş belirtildi. Ortak kanı şuydu; “Bu oyuncuların hepsi yıldız, öyle Galatasaray Ruhu’yla falan işleri olmaz.” Eh, bu isimlere Lincoln ve Linderoth’u da ekleyelim. Hepsi birer yıldız, hiçbirinin kendisini ispatlamaya ihtiyacı yok. Ancak gelin görün ki Kocaelispor ağlarını havalandıran her golden sonra bir araya toplanıp yumak olan ve golleri çocuklar gibi zıplayarak kutlayanlar da bu isimlerden başkası değildi. De Sanctis takıma katılalı 1 ay bile olmadan Florya’da Hasan Şaş’a “Galatasaray bir aile” diyebiliyorsa, eh, birileri de susup oturacak bir zahmet.

Hiç yorum yok: