15 Mart 2009 Pazar

Nereden Nereye?

Tarih 6 Nisan 2000... Yer; Ali Sami Yen Stadyumu. Galatasaray UEFA Kupası yolunda... Final için sadece bir adım kalmış önümüzde. 1/4 ilk maçında İngiltere temsilcisi Leeds United'i konuk ediyoruz. Maç öncesi ortam epey gerilmiş. Rakibin kadrosunda profesyonel futbol yaşantısına güneşin hiç batmadığı imparatorlukta başlamış Avustralyalı bir genç yetenek var. Futbolun beşiğinde sonraları adından epey söz ettirecek bu adam Harry Kewell'dan başkası değil. Ali Sami Yen tünelinden çıkıyor... Etrafı şöyle bir süzüyor. Belli ki atmosfer onu epey büyülemiş. Birkaç yıl sonra o taraftarın önüne bu kez sarı-kırmızı forma ile çıkacağını nereden bilsin. O gün Leeds United'in kalemizde yarattığı ender ataklarda yüreğimizi ağzımıza getiren isimdi o.
İki hafta sonra Elland Road'daki rövanş maçında şimdilerin büyük Fenerbahçelisi Emre Belözoğlu'na yaptığı hareket ile belki de kendisine bahşedilmiş bir gelecek öngörüsü olduğun anlatmaya çalışıyordu. Daha o günlerde anlatmaya çalışıyordu Galatasaray taraftarına bir şeyleri...
Hagi'nin gidişinden sonra çok şey kaybetti Galatasaray. Bu yokluk hem saha içinde hem de saha dışında kendini oldukça belli ediyordu. Ne takımı ateşleyecek ne de yapacağı sıradışı bir hareketle tribünleri coşturacak bir lider vardı sahada... Galatasaray taraftarı lambadan çıkacak bir 10 numara için duacıyken, tanrı onlara bir 19 numara gönderdi. Hem de ne 19 numara... Dedim ya, Hagi farklıydı... Bu topraklarda top süren yabancılar içinde en farklısıydı belki de. Onun gözlerine bakınca Galatasaraylılığın ne olduğunu görebiliyordunuz. Bir yabancıydı belki, fakat bizden aşağı kalır yanı yoktu. Barcelona ve Real Madrid gibi Avrupa'nın en önemli iki takımında top koşturmuş bir adamın ömrü yettiği müddetçe unutamayacağı takımdı Galatasaray. Bu onun veda konuşmasında gözlerinden akan iki damla yaşta gizliydi...
Ve şimdi Kewell... Kariyeri boyunca görmediği başarı kalmamış... Kariyerinin başlangıcından bu yana sürekli olarak dünyanın bir numaralı liginde oynamış. Liverpool forması altında, İstanbul'da, Şampiyonlar Ligi kupasını göğe yükseltmiş ve bir nevi Avrupa futbolunun zirve noktasına bayrağı dikmiş. Ve 2008'in bunaltan sıcaklarının ortasında, bir gece, ansızın çıkageldi... İsmi bizi heyecanlandırmaya yetiyordu elbette ama sanıyorum ki o günlerde kimse, hiçbir Galatasaraylı, kendisinin şu an geldiği noktaya geleceğini tahmin bile etmiyordu. Harry Kewell aradan geçen şu birkaç aylık süreçte öyle bir çizgi çekti gönlümüze, bunun paralelinde yer alan çizgi Galatasaraylılık oluyor zaten. Kariyerinde hep zirvede olmuş bir adamın, egolarından bu denli uzakta kalmayı başarması ve Galatasaray forması altında en büyük Galatasaraylı kadar çabalaması bizim için çok şey ifade ediyor. Şahsım adına söyleyebilirim ki Galatasaraylılık şerbetinden içmiş tek yabancıydı belki de Hagi. Hamburg maçında gördük ki takıma katıldığı kısa süreye karşın 40 yıllık Galatasaraylı gibi mücadele veren Kewell, bu anlamda Hagi'nin payesine ortak olmaya yakın görünüyor. Yüzüne bakınca o ışığı görebiliyorsunuz Kewell'in, gülümsemesinde karakterini okuyabiliyorsunuz ve biliyorsunuz bunun Galatasaray ahlakına denk düştüğünü.

Çok yaşa sen Harry Cool, çok yaşa!

2 yorum:

Cthulhu dedi ki...

Abi, tamamen benzer şeyleri düşünüyorum Kewell ile alakalı. Adamın varlığı beni mutlu ediyor. Sahada olması bile bana mutluluk veriyor. Performansı giderek artacak diye bekliyorum. Hamburg maçında eliyle kendini gösterip stopere geçmesi beni benden aldı. Büyük futbolcu böyle oluyor işte. Kewell'ın Galatasaray'da olması bana gurur veriyor. Tıpkı Hagi'nin verdiği gibi.

Bu arada ben o yazdığım blogda Hagi'yi küçük düşürmemiştim, sen biraz yanlış anlamışsın. :)

Anıl dedi ki...

Cthulhu,

elbette öyledir :) Ben zaten kesin bir yargıya varmadan belirtmiştim düşüncemi :) Belki de yanlış anlaşılmaya mahal verdiği için olabilir. Zira iyi niyetinizden şüphe etmiyorum zaten :) Ben yanlış anlamışım, hepsi bu :)