11 Aralık 2008 Perşembe

Ankaragücü: 0 - Galatasaray: 3

Maçtan önce sorsalar "Bu maçı alırız" derdim. Çünkü artık bir deplasman galibiyetinin zamanı gelmişti. Yine de az da olsa şüphe etmiyor değildim. Ne de olsa her Avrupa maçının ertesinde ligde hüsrana uğramak en bilindik özelliğimizdi.
Ne yalan söyleyeyim bu kadar da kötü bir Galatasaray beklemiyordum. Koca ilk yarıda Lincoln ile yakaladığımız tek pozisyon dışında kaleyi yoklayamadık bile. Takımın kapasitesinden zerre şüphe etmiyorum, çünkü Benfica'yı da, Olympiakos'u da, Hertha'yı da deviren bu takımdı. İsteyince oluyor, biliyorum. Nitekim bunun kanıtını da sıkıntı/sinir kombinasyonu ile insanı çıldırtan maçın 60'ıncı ve 65'inci dakikaları arasında gördük. Galatasaray'ın 5 dakikalık harika oyunu Ankaragücü'nü yıkmaya yetti. Lincoln'ün yıldızını parlattığı dakikalarda ona Kewell ve Baros da ayak uydurunca Galatasaray bir anda skora yansıdı. 60'da Hakan Balta'nın sol kanattan ceza sahasına kestiği ortada Lincoln topu muazzam bir şekilde Baros'un önüne bıraktığında Baros'a sadece dokunmak kaldı. Bu golden sadece bir dakika sonra Lincoln orta sahada yaptığı pres sonucu topu kazandı. Yaklaşık 30 metre topu sürdü ve sol kanatta hareketlenen Kewell'i gördü. Kewell da kaleye olan 25 metrelik mesafeyi hiçe sayarcasına Allah ne verdiyse vurdu. En son topun kaleye süzülüşüne açık ağızla baktığımı hatırlıyorum. Sonrası "Ne adam be" anlamına gelecek şekilde dudaklarımı büzdüm ve sustum. 65'inci dakikada Lincoln'ün asistte hat-trick'e yasıma modelini izledik. Ceza sahasının sol çizgisinde Kewell ile girdiği verkaç sonrasında topu altıpas içindeki Baros'a gönderdi. Baros da golü attı ve Lincoln'e koştu. Tam da bu anda taraftarın yaptığı gibi bir "Sana tapıyoruz" hareketi bekledim Baros'dan ama unutmuş olsa gerek.
Ligin ilk yarısının 16.hafta oynanacak olan Beşiktaş maçıyla biteceğini düşünürsek önümüzde alınması gereken 6 puan var. Yellelleyi yellelleyi yelleleyi yeeee...

Hiç yorum yok: