"Maçı iptal etseydim 50 bin kişi sokağa dökülürdü cam çerçeve kalmazdı, Kadıköy yıkılırdı..."(Bünyamin GEZER)
Bu site tamamen Galatasaray hakkında sizlere bilgi sunma amaçlı yapılmıştır. O yüzden video ya da ses dosyası gibi şeyler arıyorsanız şimdiden siteyi terketmeniz rica edilir. Beklentileri yüksek tutmak gibi bir niyetim yok. Sadece kişisel tatmin benimkisi.
"Maçı iptal etseydim 50 bin kişi sokağa dökülürdü cam çerçeve kalmazdı, Kadıköy yıkılırdı..."
Söyleyecek sözüm çok. Nereden başlayacağımı bilmiyorum, fakat bir yerden başlayacağım ki şu an tek bildiğim bu. Evet, epey doluyum. Normali de bu. "Uhuuu, biz Galatasaraylı'yız oğlum, yenildiysek ne olmuş yani? Onların tek amacı bizi yenmek değil mi zaten, uhuuuuuuuu!" mantığıyla gidenlere de, kusura bakmasınlar, bugün anlam veremeyeceğim. Söyleyecek sözüm çok bugün. Hepsini dile getirebilecek miyim, onu da bilemiyorum. Bir yerden ilk kelamı edeceğim önce, sonrası... Gidebildiği yere kadar! Gitmediği yerde, durup motorun soğumasını bekleyeceğim sanırım.
Takımın motivasyon yönteminden bahsedelim... Aslında Baklavasına'da bilog bu konuda söylenebilecek her şeyi yazmış. Galatasaray o stada adım attığı an farklı bir kimliğe bürünüyor. "O stada çıktığımızda ayaklarımız titriyor" diye yakınan Türk futbolcuları zaten geçtim. Elano, Kewell, Baros, Keita, Franco, Nonda... Bunlar Avrupa'da üst düzey stadyumlarda, pek çok üst düzey maça çıkmış isimler. Bu adamlar bile kimliklerini kaybediyorsa, sözün bittiği yerdeyiz bence. Yoksa iki sene içinde Benfica, Hertha Berlin, Bordeaux, Hamburg, Panathinaikos gibi takımlara karşı muhteşem sonuçlar elde eden bir Galatasaray'ın, saydığım ekiplerden zerre artısı bulunmayan bir Fenerbahçe karşısında bu denli aciz görünmesinin başka bir açıklaması yok. Ben Fenerbahçe'nin derbilere hazırlanma sürecini çok merak ediyorum. Nasıl yapıyorlar bilemiyorum ama bu işi çok iyi yaptıkları kesin. Galatasaray ve Beşiktaş ile yaptıkları son 18 lig maçında sadece tek bir mağlubiyet aldılar ki bunu her iki takımdan da üstün bir kadroları olduğu için yapmıyorlar. Kendilerine güvenleri var bir kere. Galatasaray'ın bu konudaki en büyük sıkıntısı 10 senedir sürekli mağlup olmanın bir getirisi olarak her sene ilk hedef olarak galibiyeti görmesi, sinirlerine hakim olamaması, ilk golü kalesinde görünce dağılması. Bunun önüne geçebilecek bir yöntem buluncaya dek tarih tekerrür etmekten sıkılmayacak maalesef.
Arda Turan'a değineceğim biraz. Arda'ya başında beri inanmış biri olarak söyleyebilirim ki dün gece Arda'nın Galatasaray defterine kara bir leke olarak geçmiştir. Bu sadece benim iddiam. Ben kimim? Bir Galatasaray taraftarı... Kimsenin şeyine takmayacağı bir adamım. En azından bu hususta. Neden? Çünkü aykırı düşünüyorum. 22 yaşındaki, henüz kendisini dizginlemeye gücü yetmeyen birini kaptan yaptık biz. Takım arkadaşlarına örnek olması gereken bir adamdı bu. Geçen sezon Ali Sami Yen'de oynanan maçtan sabıkalı olmasına rağmen bir sonraki maçın başlamasını bile bekleyemedi ve kanımca takımın tüm bir hafta boyunca yaptığı tüm hazırlıkları tek başına heba etti. Böylesine bir maçta oyunu gereksiz yere germenin, takım arkadaşlarının motivasyonuna doğrudan etki etmenin, taraftarın beklentisiyle oynamanın hakkını kim veriyor acaba Arda'ya? Adım gibi biliyorum ki dün akşam "Yürü be Arda, bir tane de benim için çak" diye haykıran yığınla Galatasaraylı bulabiliriz. Tamam, milyar liralık elbiseleri üzerine çek. Sonuçta kazandıklarının yanında o rakamların esamesi okunmaz ama taraftara bunu yapma, o çok sevdiğin camiana bunu yapma. Hakkın yok buna. Maçın başındaki gerginlik olmasa Keita oyundan atılır mıydı acaba? Onbir kişi ile devam etsek maçın sonucu ne olurdu? Olasılıklar üzerinden konuşmayı sevmem. Seven varsa, sorular bunlar işte. Metin Oktay'ın formasını giyeceği için 10 numarayı ve kaptanlığı kabul ettiğini dile getiriyordu Arda. Birilerinin Arda'ya Metin Oktay'ın durduk yerde Metin Oktay olmadığını anlatması gerekiyor acilen.
Maç öncesinde pek çoğunun aksine karşılaşmanın zor geçeceğini düşünmüyordum. Galatasaray'ın Bükreş temsilcisi karşısında takılabileceğini düşünenlerin sebepleri de son derece makuldü aslında. Neticede 3 gün sonra bir derbi maçına çıkacaksınız. Akılların o maçta olduğu yönünde fikir yürütmek çok zor olmasa gerek. Türk futbolunun, pardon Türk basınının, geçmişine baktığımızda her daim aynı yolun izlendiğini görüyoruz zaten. Önemli bir maçtan önce görece daha kolay bir rakibe karşı oynayacaksanız akılınız da fikriniz de o söz konusu önemli maçta olur. Dedim ya, basındır bunu yazan. Doğruluğunu takdir etmek size düşsün. Düşünmekte fayda var. Halı sahada top koştururken bile, top ayağımıza geldiği an dünyadan kopmuyor muyuz? Öyleyse bir futbolcu sahaya çıktığında psikolojik açıdan başka bir şey düşünebilir mi? Bu mümkün mü? Ben sanmıyorum, pek çoğu sanmıyor ama basının düşündüğü tam olarak bu işte. Yoksa Dinamo Bucharest maçının ertesinde spor yazarlarının maçı yorumlamak yerine F.Bahçe maçına değinmelerinin başka bir açıklaması olamaz.
Takımın başındaki isim Gerets olsaydı muhtemelen maçtan sonra duyacağımız cümle şöyle olurdu: "Yediğimizden bir fazlasını attığımız müddetçe sorun yok!" Yalan da değil aslında. Koca sezondaki tüm maçlarını 1-0 kazanan bir takımın basbayağı şampiyon olacağı kadar gerçek. Ben bir takım maç kazandığı sürece tartışılmaz sanırdım hep. Kazanan bir şekilde haklı olmalıydı. Yine de birileri iki haftada yenen 6 golün açıklamasını yapabilir mi?
Malum, gelecek hafta Fenerbahçe deplasmanı var. Fenerbahçe'nin Gaziantep'ten 3 puanla ayrılması durumunda gelecek hafta oynanacak olan maç Galatasaray için tam anlamıyla bir ölüm kalım mücadelesi sayılacaktı. 1999'dan bu yana galibiyet yüzü göremediğimiz stadta alınacak bir mağlubiyet ligin erken kopmasına sebebiyet verebilirdi. 10 yıldır kazanamıyor oluşumuzdan ötürü atıp tutmayacağım. Zira şansımızın tutmadığını inkar etmek fazlasıyla abes olur. Yine de 2 puanlık bir farkın takım üzerinde yaratacağı stres, 5 puanlık farkın yaratacağından daha insancıl olacaktır.
Birkaç haftadır kapıyı çalan mağlubiyet bugün kapıdan içeri girdi. Galatasaray deplasmanda Ankaragücü'ne 3-0 mağlup oldu ve bu sezonki ilk mağlubiyetini ağır bir sonuçla aldı. Aslına bakılırsa, daha önceki yazılarımda da söyledim, Panathinaikos maçından Sturm Graz maçına dek oynanan dört karşılaşmada bu mağlubiyetin sinyallerini almıştık. Bir kere rakiplere çok fazla pozisyon veriyorduk. Yakın bir zamanda savunmamızda bir patlama beklemiyor değildim. Sadece büyünün bozulmaması için dile getirmiyordum. Gollerden sonraki konsantrasyon düşüklüğü inadına devam ediyor Galatasaray'da. Maçın son 8 dakikasında ardı ardına yenen 3 golün başka bir açıklaması vardır yine de...
Bu sezon mağlubiyete ilk kez bu kadar çok yaklaştık. Panathinaikos deplasmanından 3 puanla dönünce grubu çok rahat tamamlayacağımızı düşünenler yanıldı. Evet, gereğinden fazla bir rahatlık var takımın üzerinde. Belli ki grubun son maçına kadar rahat nefes alamayacağız.